10 Mayıs 2012 Perşembe

ANKARA’DA YAMAÇ PARAŞÜTÜ YAPMAK





Elif ERSÖZ

Rüzgar, ağırlık ve pilotun kas gücü dışında enerjiye ihtiyaç duymayan, uçmak için dizayn edilen, ayak gücüyle havalanan bir kanat olan yamaç paraşütü, birkaç yenilikçi havacı tarafından 1980’li yılların başında icat edildi.
Eğitimci Serdar Tur, Ankara’da yamaç paraşütü yapmak isteyenler için sorularımızı yanıtladı.  Dört yıldır yamaç paraşütüyle ilgilenen Serdar Tur’un 300’denfazla uçuşu ve 150’ye yakın uçuş saati var.

Yamaç paraşütünü nasıl tanımlarsınız?
Yamaç paraşütü atlayış yapmak değildir. Yamaçtan kalkış yapmaktır. Doğal olarak uçmaktır. Herhangi bir motor yok. Kuşlar gibi doğayı kullanarak saatlerce gökyüzünde kalıp ( 6-7 saat ), kilometrelerce uzaklara uçabilmektir ( 250 km ). Kısaca kalkış ve inişten bahsedecek olursak kalkış tepeden koşarak kanadı tepemize getirerek yapılır, iniş ise hareket eden araçtan yavaşça inmeye benzer.

Yamaç paraşütü sporcusu olmak için gereken nitelikler nelerdir? Eğitim almak gerekir mi?
Uçmak için eğitim almak şart.  Kendi başına öğrenilebilecek bir spor değil. Türkiye’de bu sporun gelişmesinde üniversite kulüplerinin önemli bir payı vardır. Üniversite kulüplerinin yanında özel eğitim veren uçuş okulları var. Peki uçmak için gereken şartlar nelerdir dersek, fiziksel bir engeli olmayan herkes uçabilir. Boyu, kilosu ve yaşı ne olursa olsun. Ben 16 yaşında uçan da tanıyorum. 60 yaşında uçan da.

Yamaç paraşütü Ankara’da nerelerde yapılıyor?

Ankara‘da Gölbaşı‘n da üç tane eğitim tepesi var. İsimleri Racon tepe ( 180 metre ), Hatıra tepe (80 metre ) ve Recayi tepe (60 metre ). Bu tepelerin üçü de Konya yolu üzerinde Gölbaşına yakın. Genelde eğitimler için o tepelere gidiyoruz. Yazın ise ileri seviye eğitim için Ayaş ve Güdül’deki tepeleri tercih ediyoruz. Ama kalkış ve iniş yapılacak bir yeri olan, çevresinde tel gibi uçmaya engel olacak bir şeyler olmayan hemen hemen her tepeden uçulabilir.

“Kurallara uyarsanız canınız yanmaz”

Sizce yamaç paraşütü güvenli bir spor mudur?
Her şeyin bir kuralı olduğu gibi yamaç paraşütünün de kuralları vardır ve söyle bir laf vardır yamaç paraşütünün kuralları kanla yazılmıştır. Yamaç paraşütünü bir oyun gibi düşünün kurallarına uyarsanız canınız yanmaz ve zevk almaya başlarsınız. Kurallara uyduğunuz sürece trafikte araba kullanmaktan daha güvenlidir.  Eğitim almak bu aşamada çok önemli oluyor. Biz gelen öğrenciye ilk başta başlangıç eğitimi, daha sonra kulüp pilotluğu eğitimi ve en sonunda pilotluk eğitimi veriyoruz. Yani aşama aşama. Sadece pilotluk eğitimini bitirmiş kişiler, yani havayı okuyabilen, ne tür bir havayla karşılaşabileceğini bilen, başına gelebilecek acil durumlarda müdahalesini bilen ve bunu uygulayabilen kişiler kendi başlarına uçmaya başlarlar. Bu da yıllarınızı bu spora vermek demektir.

Uçmak… gökyüzünde dans etmek…
Uçmak, eski çağlarda insanların hayal bile edemediği bir şeydi. Yüzyıllar boyunca hayallere, rüyalara girdi, sonra havada süzülebilen oyuncaklar yapılmaya başlandı ve insanlı ilk uçuşla birlikte, insanlık için hayal olmaktan çıkıp insanlar için hayal oldu, çünkü sadece seçilmiş, üstün yetenekli iyi eğitilmiş insanlar uçmanın keyfini yaşadılar. Son yüzyıl içinde ise havacılık olağanüstü gelişti, insanlar sportif havacılıkla uçmanın keyfini yaşadılar. Ve sonunda yamaç paraşütü sporu kuşlarla gökyüzünde dans etmenin en kolay, en kısa ve en ucuz yolu olarak karşımızda duruyor.


Özlem Uzel  bir yıldır yamaç  paraşütü sporu yapıyor. Bu spora yükseklik korkusunu yenmek için başlamış ama sonra vazgeçilmez olduğuna karar vermiş ve şimdi fırsat buldukça uçuyor.
Yamaç paraşütü yapmak size neler hissettiriyor?
Bence hayatta bundan daha heyecanlı başka bir şey yok. Aslında sporun her dalıyla ilgileniyorum, ama bu bambaşka bir şey. Yapmak isteyenler için söyleyeceğim tek şey asla ertelemesinler. Profesyonel olarak yapanların ise  önünde saygıyla eğiliyorum, tek kelimeyle müthiş.

“Ürkütücü ama inanılmaz güzel”

Bu spora başlama amacınızın yükseklik korkunuzu yenmek istemeniz olduğunu söylemiştiniz peki yararı oldu mu?
Tabi ki oldu, olmasa hala bu kadar istekli olmazdım. Hala aynı heyecanla yapmayı istiyorum. Üstelik türbülansa girince bambaşka bir heyecana kapılıyor insan ve o an işte budur diyorsunuz. Bunu yapmak belki çok ürkütücü ama inanılmaz güzel.

Bu sporu herkes yapabilir mi ve size ne kadara mal oldu?
Yanında gözetmenle birlikte yapabilir. Bana bir seferliği 300 liraya mal oluyor. Ama  ekipmanlara sahip olsam daha uygun bir maliyeti var. Onlara sahip olmak da oldukça pahalı ama tutkunları için en güzeli.

Sizce bu sporu yapmak ne derece güvenli?
Yanımda gözetmen olduğu için ve kontrol bende olmadığı için bana pek güvenilir gelmedi, ama ben tek başıma yapıyor olsam tabi ki de oldukça güvenli derim. Mesela ben dalgıçlık da yapıyorum, orada bütün ekipmanlarımı ben kontrol ettiğim için hiç güven sorunu yaşamıyorum. Ama ilk yaptığımda yere indiğimde hemen annemi arayıp ona, onu çok sevdiğimi söylemiştim.


Merve Karadağ ise yamaç paraşütüyle yeni tanışanlardan. Okuduğu üniversitenin kulübü vasıtasıyla bu spora başlayıp daha sonra bu tutkusundan vazgeçememiş biri olarak merak edilen sorulardan birini yanıtladı…

Bir öğrenci olarak bu spora nasıl başladınız?
Çok istediğim hayalini kurduğum bir spordu.Okulda afişini görünce hemen belirtilen yere başvurdum.Teorik dersleri aldım sonra sınavına girdim ve kazandım. İlk başlardaki hevesten çok bende bir tutku haline geldi ve hafta sonlarını iple çekmeye başladım. Gazi Üniversitesi Havacılık Kulübüyle birlikte uçuyorum. Yamaç paraşütüyle ve bizimle ilgili merak ettiklerinize http://www.gazihavacilik.blogspot.com adresinden ulaşabilirsiniz.

8 Mayıs 2012 Salı

Tüp mide yöntemi zayıflatıyor


Tüp mide yöntemiyle ayda ortalama 8-10 kilo veriliyor ve yüzde 80 başarı sağlanıyor.
Cansu YILMAZ
Yıllardır kilo problemi yaşayan Seda Gülgeç, tüp mide ameliyatından sonra beş ay içinde 35 kilo verdi. Gülgeç şunları söyledi:
“Kilo vermeye çalıştıkça tekrar tekrar aldığım kilolar nedeniyle bu ameliyatı olmaya karar verdim. Yedi yıldır kilolarımla uğraşıyordum, denemediğim yöntem kalmamıştı. Uzman eşliğinde diyetler, spor programları, akapunktur, türlü zayıflama ilaçları vs. Bütün denemelerin sonucunda kilo verdiysem bile bıraktığımda fazlasıyla geri aldım. Artık eğilemiyor, yürüyemiyor, kıyafet bulmakta zorlanıyordum. Sürekli acıkıyordum ve çektiğim sıkıntılara rağmen yemek yemeyi durduramıyordum. Sonunda Ankara Numune E.A Hastanesi 6. Cerrahi kliniğinde ameliyat olmaya karar verdim.”
Ameliyat sonrası ilk ayda hiçbir şey yiyemediğini belirten Seda Gülgeç, suyu bile ölçüyle içtiğini söyledi. Gülgeç, ilk altı aydan sonra 6. Cerrahi diyetisyeni ile birlikte kendisi için hazırlanan yeme-içme programıyla düzene girdiğini belirterek şöyle konuştu:
“Gün geçtikçe incelmeye, rahat rahat hareket etmeye başladım. Ameliyattan önce 130 kiloydum. Ameliyat sonrası 5 ay içerisinde 35 kilo verdim. Ve sonunda bu ameliyatı olmakla hayatımdaki en doğru kararı vermiş olduğumu anladım.”
Ameliyatı gerçekleştiren Ankara Numune Hastanesi 6. Cerrahi Klinik Şefi Prof. Dr. M. Fatih Avşar, bu ameliyatı 18-65 yaş arasında en az 5 yıldır aşırı kilo problemi olan, ameliyat dışı yöntemlerle kilo verememiş kişilere uyguladıklarını; kan pıhtılaşması, ciddi kalp hastalıkları, solunum problemi olanlara ise bu yöntemi uygulamadıklarını belirtti.

Tüp mide ameliyatı nedir ?
Tüp mide ameliyatı obezite cerrahisinde özellikle son yıllarda artan oranda kullanılan yöntemlerden biridir. Yıllardır daha komplike bir ameliyatın ilk aşaması olarak kullanılmış, son yıllarda tek başına da etkili bir obezite ameliyatı olarak kabul edilmiştir. Bu ameliyatta mide hacmini daraltmak için midenin yaklaşık üçte ikisi dikey olarak kesilip çıkarılır. Bırakılan midenin hacmi 100 ml olup, kabaca tüp şeklindedir. Bu ameliyat esas olarak midenin çıkarılan kısmından salgılanan Ghrelin adı verilen hormon nedeniyle de iştah kontrolü ve doyma hissi üzerinde çok etkili bir ameliyattır.

4 Mayıs 2012 Cuma

Her şeye rağmen güzeldir aşk…


Elif ERSÖZ

“Aşk acı çekmektir” derdi, ama eklerdi diğeri hemen: “Aşk çektiğin acıdan memnun olmaktır, o acıya rağmen mutlu kalabilmektir…”
Böyle miydi gerçekten? Uzak yakınlarda ararsın ya bunun cevabını, iki satıra  mahkum edemezsin o derin duyguyu. Ona bağışladıklarından daha özgür değildir hiçbir şey. Beyazın ve masumiyetin hüküm sürdüğü bir coğrafyada, baktığın gördüğün hiçbir şeyden daha değerli değildir senin için. Kabullerin, inkarların hepsi de o kocaman denizde kıyıya vurmuştur. 24 saate sığmayan zamanlarda, hesapsız  uğraşların içinde çırpınırsın o mutlu olsun diye…
Aşkı sorgulamak sığ beyinlerin işi değildir, onu hissetmek derinine inmek gerekir. Hani “Yaşamayan bilmez” deriz ya işte o da değildir Aşk…O içten içe kanatan yanıyla içimizdeki başka karakterlerinin doğumuna sebep olan en güçlü döldür.
Çılgınlıklara gülüp geçenlere kahkahalar atabilmektir. Uç noktalara dokunabilmek, sessizliğindeki buruklukla bile yaşama sevincini hatırlatabilmektir. Yıldızlara aynı anda aynı duygularla seslenip onlara mucizelerin imkansız olmadığını anlatabilmektir…
Zamanla  aldığın solukları duymaz olursun, çünkü sadece onunkiler vardır. Sancıların başlar sonrasında, bir tek onunla istersin her şeyi, onun da seninle. Zamanın şekil değiştirdiği ve senin biçimlendirmene izin vermediği andasındır. Korkuların oluşur ardından yutkunamadıklarına dönüşür bir bir...
Rüzgar saçlarını dağıttığında, bir müziğin tınısında, şehrin ışıklarında, gittiğin yollarda her yer ve her şeyde hayali vardır. Kırgınlıklara dönüşen anların bazen hüsranların, hasretlerin yaraların içinde, ateşi söndürmeden ayakta kalabilmektir. Aşk inanılası değil, düşüncede ütopik, reelde acımasız, sert ve yıkıcı ama her şeye rağmen güzel ve yaşanılasıdır. Her şeye rağmen güzeldir aşk…

3 Mayıs 2012 Perşembe

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü Kutlanıyor


'Basın özgürlüğünde gerileme sürüyor'
Kısa adı RSF olan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün verilerine göre 2011 yılında dünya çarpında 66 gazeteci öldürüldü.
Bu rakam bir önceki yıl öldürülen gazeteci sayısından yüzde 16 daha fazla.
RSF'nin verileri 2011'de 1044 gazetecinin tutuklandığını, 1959 gazetecinin saldırıya uğradığını, 499 basın kurumunun sansüre mağruz kaldığını, 71 gazetecininse rehin alındığını ortaya koyuyor.
RSF, 2012'nin ilk dört ayında ise 21 gazetecinin öldürülüp 161'inin hapse atıldığını bildiriyor.
ABD merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ise yayınladığı son raporunda dünyada en fazla sansür uygulayan ülkeleri belirledi.
Afrika ülkesi Eritre'nin başı çektiği listede yer alan diğer ülkeler şunlar: Kuzey Kore, Suriye, İran, Ekvador Ginesi, Özbekistan, Birmanya, Suudi Arabistan, Küba ve Belarus.
CPJ ve birçok basın örgütü değerlendirmelerini farklı kriterler üzerinden yapabiliyor.
Türkiye'nin sicili kötü
Türkiye'deki 93 basın meslek örgütünü bünyesinde barındıran Gazeteciler Özgürlük Platformu'nun (GÖP) Dünya Basın Özgürlüğü Günü'yle ilgili açıklamasında ülkede 100'e yakın gazetecinin hapiste bulunduğu belirtildi.
GÖP'e göre bu sayı geçen yılın 3 Mayıs'ında 60 idi.
Gazeteciler hakkında açılmış davaların 10 bini bulduğu belirtildiği açıklamada 'oto sansürün de gazeteciler arasında virüs gibi yayılmasına' dikkat çekildi.
ABD merkezli Freedom House'un '2012 Basın Özgürlüğü' raporuna göre Türkiye 121. sırada.
Türkiye, RSF'nin 179 ülkeden oluşan basın özgürlüğü listesinde ise yine gerilerde, 148. sırada yer alıyor.
Uluslararası Af Örgütü'nün Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle yayınladığı açıklamada birçok ülkeyle birlikte Türkiye de eleştirildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Türkiye'de ise gazeteciler keyfi olarak uygulanan ve azınlık muhalif fikirleri kovuşturmak amacı ile kullanılan yasalar uyarınca gözaltına alındı. Gazetecilerin bazıları uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde ifade özgürlüğü hakkının kısıtlanabileceği hususlardan daha geniş bir tanıma sahip olan Türk Ceza Kanunu’nun 216. Maddesi uyarınca gözaltına alındı. Türkiye’nin terörle mücadele mevzuatında terörizmin tanımı fazlasıyla geniş, muğlak ve ayrıca uluslararası insan hakları hukukunun gerektirdiği yasal kesinlikten yoksun bir şekilde yapılıyor."
En özgür ülkeler Kuzey Avrupa'da
Freedom House'un listesinde basın özgürlüğü alanında en özgür ülkeler Kuzey Avrupa'da yer alıyor.
197 ülkelik listede Finlandiya birinci sırada yer alırken bu ülkeyi Norveç, İsveç, Belçika, Danimarka ve Lüksemburg takip ediyor.
ABD listenin 24. sırasında yer alırken İngiltere ise 31. sırasında.
Listenin son sırasında ise Kuzey Kore yer alıyor.
“Basın özgürlüğünde gerileme sürüyor”
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında Türkiye'deki basın özgürlüğünde gerilemenin devam ettiğine dikkat çekti. TGC Yönetim Kurulu'nun açıklamasında "Tutuklu gazeteci sayısının 100'e yaklaştığı, gazeteciler hakkında açılmış davaların 10 bini bulduğu bir ülkede basın özgürlüğü adına ancak 'gerilemenin devam ettiğini' söyleyebiliyoruz. Ne yazık ki, bu yılda Freedom House örgütünün önceki gün yayınlanan son raporunda basın özgürlüğünde Türkiye, 197 ülke arasında 117'inci sırada ve kısmen özgür ülkeler arasında yer alıyoruz" denildi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin basın açıklaması şöyle:
"Türkiye'deki basın özgürlüğünü engelleyen ciddi sorunlar vardır. Bunların başlıcalar hukuki engeller, çalışma mevzuatı ve medyanın yapılanmasıyla ilgili sorunlardır.
1.Hukuki engeller:
Başta Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Yasasında çağdaş hukuk tanımlarına uygun iyileştirmelerin biran önce yapılması gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını dikkate almayan yasama çalışmaları ile uygulamaların değişmesi gerektiği tartışmasız bir gerçektir. Adalet Bakanlığının Ocak ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunduğu ve yasalarda görece iyileştirmeler yapan paketinden ise günümüze kadar hala olumlu bir gelişme görülmemesini de ilginç buluyoruz.
2. Çalışma mevzuatı:
Basın-İş Yasası olarak adlandırdığımız 212 sayılı Yasa ile değişik 5953 Sayılı Yasa, neredeyse uygulamadan kaldırılmıştır. 1952 yılında çıkarılan yasanın uygulanmaması halinde caydırıcı yaptırımı olmadığından, gazetecilerin çalışma güvenlikleri yok denecek düzeye indirgenmiştir. Gazetecilerin yıpranma haklarının kaldırılması ise zaten son derece güç koşullarda çalışan muhabir, kameraman, foto muhabirlerinin durumlarını daha da güçleştirmiştir. Halkın haber alma ve doğru yansız bilgilenme hakkına zarar veren bu durumun düzeltilmesi için TGC önerilerini Başbakan'a ve ilgili bakanlara iletmiştir.
3. Medyanın yapılanması, Siyasetin ve sermayenin müdahalelerine karşı koyacak bir nitelik taşımamaktadır.
Özellikle ana akım medyada editoryal bağımsızlığın sağlanamaması gördüğümüz en önemli olumsuzluktur. Gazetecilik mesleğini gerçekleştirmek günümüz koşullarında daha da zorlaşmıştır. Tutuklu gazeteci sayısının 100 dolayında olduğu, gazeteciler hakkında açılmış davaların ise 10 bini bulduğu bir ülkede basın özgürlüğünden söz etmek olanaksızdır. Bu yıl da basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye'nin 197 ülke arasında 117'inci sırada ve kısmen özgür ülkeler arasında yer bulmasını ülkemize yakıştıramıyoruz.
Bütün bunların ışığında Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nde gazetecilere yönelik gözaltı, tutuklama mahkûmiyet, saldırı, yaralama ve cinayet gibi basın özgürlüğü ihlallerinin artık son bulmasını istiyoruz.
Editoryal bağımsızlığı ortadan kaldıran, basını oto sansüre yönelten baskıların kaldırılmasını talep ediyoruz.
Olağanüstü dönemlerin ürünü olan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin devamı niteliğinde gördüğümüz Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasını bekliyoruz."
“Basın Özgürlüğü İrtifa Kaybediyor”
Basın Konseyi ise 3 Mayıs “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” nedeniyle yayınladığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Basın özgürlüğü, çağdaş demokratik sistemlerde rejimin en önemli teminatıdır ve bu nedenle çağdaş dünyada, basın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün ve çok sesliliğin korunmasına özel bir itina gösterilir. Türkiye’de ise bugün gelinen noktada, özellikle siyasal iktidar tarafından basına yönelik olarak uygulanan sistematik baskı ve yıldırma stratejileri yüzünden basın özgürlüğü hızla irtifa kaybetmektedir.
Hâlihazırda 100’e yakın gazetecinin haklarında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmaksızın tutuklu olarak zindana atılmış olmaları ve gazeteciler hakkında açılmış 10000’e yakın hukuk ve ceza davası, yaratılmış olan bu korku imparatorluğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’de bugün siyasal iktidarın benimsediği ve inşa etmeye uğraştığı rejim, basın özgürlüğü açısından ancak darbe dönemleri ile karşılaştırılabilir bir despot rejim uygulamasıdır ve bu uygulamanın çağdaş demokratik sistemler ile yakından uzaktan hiçbir ilişkisi yoktur.
Ancak siyasal iktidarın bir türlü anlamadığı veya anlamak istemediği husus, 21. Yüzyılda basın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğüne getirilen açık veya örtülü hiçbir baskı veya zulmün gizli kalmayacağı gerçeğidir. Nitekim Türkiye’de siyasal iktidarın basın özgürlüğüne yönelik uyguladığı sistematik baskılar, çağdaş dünya tarafından da dikkatle izlenmekte ve yaşanan/yaşatılan tüm olumsuzluklar tarihe not düşülmektedir. Bu anlamda, son olarak dünyanın en saygın düşünce kuruluşlarından Freedom House tarafından henüz 2 gün önce yayınlanan 2012 Yılı Basın Özgürlüğü İndeksi’nde Türkiye, indekse dâhil edilen 197 ülke arasında Kongo, Nepal, Kolombiya ve Senegal ile aynı grupta “yarı özgür” bir ülke olarak 117. sırada yer almıştır.
Bu verilerin ışığında başta siyasal iktidar olmak üzere tüm ilgilileri, hiçbir şekilde içimize sindiremediğimiz bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırmaya yönelik olarak, basın özgürlüğüne yönelik anlayış ve uygulamalarını ivedilikle yeniden gözden geçirmeye çağırıyoruz.”
“Özgür bir ülkenin gazetecileri olmak istiyoruz”
11 meslek örgütü tarafindan olusturulan G-9 GAZETECI ORGUTLERI PLATFORM’nun 3 Mayıs Dunya Basın Özgürlüğü Günü’ne ilişkin ortak basın açıklamasında ise “Kısmen değil, tam özgür bir ülkenin gazetecileri olmak istiyoruz” dendi. Açıklama metninde şu görüşlere yer verildi:
“Bir 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü daha kırık, üzgün ve öfkeli karşılıyoruz. Üzgün ve öfkeliyiz; çünkü gazeteciler hapis, gazeteciler işsiz. İşsizlik ve hapis tehdidi altında yazabilenlerin kalemleri ise ürkek.
ABD’nin Freedom House’u 2012 Dünya Basın Özgürlüğü Raporu’nda Türkiye’yi bu yıl bir puanını daha silerek 117. sıraya koydu. Basın ve ifade özgürlüğü açısından 2012’nin 2011’den daha kötü olduğunu saptayarak, “kısmen özgür” ülkelerden saydı bizi.
Bizler, aşağıda imzası bulunan meslek örgütlerinin üyeleri olarak, kısmen değil tamamen özgür bir ülkenin gazetecileri olmak istiyoruz ve öyle olana kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz.   
Kendi meslek örgütlerinin çığlıklarını, raporlarını duymayan, onlara “Siz kimsiniz?” diye seslenip, içerdeki meslektaşlarımızı tecavüzcü tacizci ilan edenler, belki ABD imzalı raporları duyacaklardır. İşte o raporlar; Türk hükümetinin 2011 yılında “hoşuna gitmeyen” haberlere baskı uygulamaya devam ettiği ve Türkiye’nin dünyada en fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülkelerden biri olduğu söylüyor.
O raporlar, bizim yıllardır tekrarladığımız gibi, Türk Ceza Yasası ile Terörle Mücadele Yasası’nın basın ve ifade özgürlüğüne zarar verdiğini söylüyor.
“Ama umutsuz değiliz”
2010 yılında cezaevlerinde 30 gazeteci varken, bu rakam 2012’de 104’e kadar çıktı. Hakkında soruşturma açılan her meslektaşımız hakkında mutlaka bir “örgüt bağlantısı” kuruldu. O bağlantılar üzerinden “kitlesel gazeteci tutuklamaları”na tanık olduk.
Haber takibi, haber izleme, kitap yazımı, iktidara muhalif habercilik, Kürt medyasında çalışmak gibi iddialar  “terörist” olarak damgalanmak için yeterli oldu. Bir tedbir ve istisna olması gereken tutukluluk rutin bir uygulamaya dönüştü.
Bir taraftan iktidarın kitlesel tutuklamaları yaşanırken, sendikamız iktidarın hedefi haline gelirken, öte yandan da patronların dayattığı “kitlesel işsizlik”, bu 3 Mayıs’ı da bıçağın gazetecilerin kemiğine dayandığı günlerden biri yapıyor.
Ama umutsuz değiliz. Dışardaki gazeteciler içerdeki gazeteciler için yürüyor.
Dışarıda da, içerde de olsak “kısmen özgür” bir ülkenin gazetecileri olmayı kabul etmiyoruz.
İçeridekiyle, dışarıdakiyle ve bizlerin çabasının aslında halkın haber alma hakkını savunmak olduğunu kavrayanlarla birlikte “tam özgür bir ülkenin” gazetecileri olana kadar yürümeye devam edeceğiz.”
G-9 Gazeteci Örgütleri Platformu Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Ankara Temsilciliği, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Parlamento Muhabirleri Derneği (PMD), Foto Muhabirleri Derneği (FMD), Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD), Diplomasi Muhabirleri Derneği (DMD), Profesyonel Haber Kameramanları Derneği (PHKD), Turizm ve Çevre Gazetecileri Derneği (TURÇEV), Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Türkiye Temsilciliği ile Basın Yayın  İletişim ve Posta Emekçileri Sendikası’ndan (Haber-Sen)
oluşuyor.