18 Kasım 2020 Çarşamba

TRT’de stajyer olmak…

 


Bendeniz Adsız Yazıcı

Türkiye’nin en büyük televizyon kanalında staj görüp deneyim kazanma, meslek edinme her İletişim Fakültesi öğrencisi gibi benim de çok heves ettiğim bir şeydi; ama gelin görün ki sektör adına pek bir şey öğrenemediğim her günü bir önceki günden daha berbat ve sıkıcı geçen, tam bir ayımı boşa geçirmeme sebep olan bir staj deneyimine dönüştü. Halbuki ne büyük beklentilerle, heyecanla gitmiştim. Kısacası; hayaller Paris, gerçekler…

Staja kabul edilme sürecim

Öncelikle belirtmek isterim ki TRT Kurumu her yıl yüzlerce lise ve üniversite öğrencilerini stajyer olarak kabul ediyor; fakat stajyer alımında özel televizyonlarından farkı, oldukça seçici olması. ( Tabii arkası sağlam iyi bir dayınız, amcanız yoksaJ ) TRT’ de staj yapmak istiyorsanız öncelikle fakültedeki akademik not ortalamanızın en az 3.00 olması gerekiyor. Daha sonra TRT’nin insan kaynaklarına online başvuru yapıp kişisel bilgiler dışında stajyer olarak neden sizi seçmeleri gerektiğine dair ikna edici iyi bir yazı yazmanız gerekiyor. İnsan kaynakları tarafından uygun görülürseniz, kabul edildiğinize dair maille bilgilendiriliyor ve akabinde belirlenen günlerde yazılı ve sözlü mülakata çağrılıyorsunuz. Tüm bu aşamaları geçebilirseniz kesin kabul daveti alıyorsunuz. Benim stajım Covid-19 pandemi sürecine denk geldiği için yazılı ve sözlü mülakatlarım internet üzerinden online yapıldı. Online olması sizi korkutmasın, çünkü yazılı sınav 45 dakikalık genel kültür ve genel yetenek bilginizi ölçen 50 test sorusundan oluşuyor. Video mülakat ise kamerayı açıyorsunuz ekrana tek tek sorular geliyor ve siz cevaplayıp kaydet tuşuna basıyorsunuz. Bunlar sizi tanımaya yönelik, alanınıza ve kuruma dair düşüncelerinizi, birkaç tane de yabancı dil bilginizi ölçen soruları içeriyor.

İşte benim TRT maceram da bu aşamaları geçip kabul daveti almamla başladı. Bu arada alt tarafı bir staj, sanki işe mi alacaklar, ne bu kadar zorlama derseniz sebebi staj süresince size ödeyecekleri maaş! Maaş dediğime bakmayın bildiğiniz cep harçlığı! Asgari ücretin üçte biri miktarda maaş alacağınız için stajyer alımını güçleştiriyorlar. Tabii not ortalamanız düşük ya da zorunlu bir staj değilse, okulunuz sigortanızı yatırmayı kabul etmiyorsa ve CV’me göstermelik eklesem yeter diye düşünürseniz TRT’de staj yapabilmenin tek yolu; o güzel arkası sağlam referanslar; müdürler, valiler, bakanlar…

Sanırım staj boyunca ötelenmek, ezilmek istenmemin nedeni referansımın(!) olmamasıydı. Çünkü stajyer olduğumu söylediğim her üç kişiden ikisi (abartmıyorum) referansımın kim olduğunu sorup durdu. Buna başlarda anlam verememiştim sınavla pek çok kriterleri yerine getirerek girdiğim kurumda nasıl bir referans istiyorlardı ki… Ancak sonradan öğrendim ki referansla(!) gelen stajyerler staj bitiminde sözleşmeli olarak işe alınıyormuş ve bu bilgiyi benle paylaşan kişi 24 yılını kuruma adamış kadrolu bir devlet memuruydu. Bunu öğrendikten sonra stajyer olarak kuruma girebilmek için o kadar harcadığım emeği düşününce kendimi aptal gibi hissettim doğrusu. 


 

TRT’ deki staj günlerim

 Gelelim stajımın ilk günlerine…

Özellikle ilk iki günüm berbat ötesi geçtiL Hayal ettiğim kendimi geliştirebileceğim bir ortam kesinlikle değildi. Beni yerleştirdikleri birim, stüdyolardı ve orası aktif olarak gazetecilik ortamını görebileceğim yer değildi, çünkü yayında kullanılan araçların kullanımı, ayarları ve onarımlarıyla ilgilenen bir birimdi, bu yüzden haber birimine geçmek istedim, pek çok kişi ile görüştüm; fakat izin verilmedi en azından stüdyo habere alın işin reji, server, ses, kj vs kısmını öğreneyim nasılsa okulda reji dersi aldım dedim. Neyse ki oraya geçebildim. Halbuki ben TRT’ ye haber içeriklerinin nasıl hazırlandığını ve tasarlandığını öğrenmek için gitmiştim; ama kendimi tam bir ay boyunca spor haberleri rejisinde spikerin, kameramanların yayına nasıl hazırlandığı, muhabir telefon bağlantılarının nasıl yapıldığı ve haberlerin yayına nasıl aktarıldığını izlerken buldum.

İlk gün tanışmaya gittiğim müdür bey, iki yer gösterdikten sonra “ Kafana göre takıl işte buralarda!” dedi ve gitti... Kurumda pandemiden dolayı zaten çok az çalışan personel vardı onlar da ya uzaktan- evden çalışıyor ya da vardiyalı geliyorlardı. 100 kişilik kocaman salonda 6-7 kişi zor görüyordum, herkes maskeli ve kimse masalarına bile yanaştırmıyor, soru sorduğumda acil işim var, ilerdeki arkadaş yardımcı olsun bahaneleri ve nedense iki dakika ayıramayacak olan o ilerdeki arkadaşlar... Çok konuşkan, iletişimi kuvvetli biri olmama rağmen kurumdaki kişilerle iletişim konusunda çok fazla sorun yaşadım; çünkü sorduğum sorulara ya gerçekten mesleki açıdan yetersiz oldukları için ya da öğretmek istemedikleri için cevap vermiyorlardı. Herkeste garip bir kibir mevcut, prodüksiyon görevlisi bile TRT genel müdürü edasında dolaşıyor.

Stajyerim diye ilk gün kendisi için bana kahve yaptırmak isteyen (gereken cevabı aldı, tabii ki yapmadım), lise mezunu dahi olduğundan şüphe ettiğim sadece evrak işlerine bakan personel bile oldu. Anlayacağınız tam bir Eril TV dünyası…

Gazeteciliğe; haber toplama ve yazmaya, edite etmeye dair gerçekten bir şeyler öğrenmek için orada olduğumu söylüyordum sürekli; fakat kimin umrundaydı ki... Onların benden tek bekledikleri şey; fotokopi çekip sekreter gibi telefonlara bakmam ve kendilerine çay, kahve yapmamdı; fakat bunların benim görevim olmadığını söyleyip yapmadığım için sevilmeyen stajyer durumuna geldim. Sürekli yapabileceğim bir şey var mı lütfen bana da bir iş verin demekten dilimde tüy bitti. Zaten pandemiden dolayı kalabalık olmaması için, çalışanların bile her yere girmesine izin verilmiyorken benim bir köşede oturup vakit geçirmemi bile istemiyorlardı. Pandemiden dolayı daha da tuhaflaşan bir kurum…

Oturmaktan sıkıldığım için ikinci gün bahçede dolaşırken her öğlen TRT Spor kanalında canlı yayın olduğunu öğrendim, sporla hiçbir alakam olmasa da kendimi zorla oraya götürmelerini sağladım en azından reji ortamını, kimin ne iş yaptığını, hibrit bağlantıları nasıl oluyor göreyim istedim. Ancak ilk gün, çok itici argo sözcüklerin, çirkin şakaların havada uçtuğu gitmez olaydım dediğim bir ortamla karşılaştım. Spor bölümünün daha hareketli, eğlenceli ve haberlerin yayına nasıl aktarıldığını daha kolay öğrenebileceğim bir yer olacağını düşünmüştüm; fakat rejiye girdiğimde Galatasaray- Fenerbahçe derbi maçında sevinçten kendini kaybedip sahaya atlayan fanatik taraftarların arasında kalan küçük çocuk gibi hissettim kendimi. Nereye geldim diye sorgulamaya başladım.

Ertesi gün, yoğun ısrarım sonrası stüdyolar birimindeki Mustafa Bey eşliğinde müze gezer gibi stüdyoları gezdim. Tüm gün oturmaktan sıkıldığım için staj boyunca Yunan mitolojisi ve gazetecilikle ilgili pek çok kitap okudum. Covid-19 yüzünden zaten çok az personel çalışıyorken stajyerlerin de oraya dahil olmasını hiç istemiyorlardı. Madem böyle oturmakla, bir şey öğretmeden geçirtecektiniz ne diye sınav (bu zaten trajikomik bir durum oldu) yapıp stajyer aldınız!  Bunu dile getirdiğimde ise, “kurum her yıl belli bir sayıda stajyer almak zorunda bizlik bir durum yok, herkes sen gibi tüm gün oturuyor” diye cevap verildi. Gerçekten de tüm stajyerler gün boyu boş boş oturup PUBG oynuyor ya da bahçede dolaşıyordu.

İnanın ilk günden şafak saymaya başladım... Böyle bir ortamla karşılaşacağımı bilseydim sınava bile girmezdim. Müdür beyin "Buralarda kafana göre takıl işte!" sözünü ömür boyu unutmam sanırım. Stajın ilk iki haftası her gün aynı şekilde geçti. Sabah servisle (TRT personel servislerinden ücretsiz yararlanabiliyorsunuz) evden çıkıp kuruma gidip kendime bulduğum boş bir masada tüm gün kitap okuyup, film izleyip öğlen spor haberlerini seyredip geldim. İki haftayı bu şekilde bitirdikten sonra sabahları gidip birkaç kişiye görünüp canlı yayını seyrettikten sonra öğlenki servise binip eve geldim hep; çünkü evde kendimi geliştireceğim daha çok şey yapıyordum, her şeyi geçtim hareket ediyordum! Hayatımda ilk kez ayaklarım oturmaktan hareketsizlikten şişmişti. Hatta son hafta hiç gitmedim desem yeridir, kimsenin umrunda bile olmadı orada mıyım değil miyim ne arayan ne de soran oldu. Bu arada, sigorta (sadece iş kazası sigortası) yatırdıkları için fakülteden sadece bir kez arayıp kurumda olup olmadığımı, staja devam edip etmediğimi kontrol ettiler. Aslında stajyere-bana haber vermeden staj yaptığım kuruma gelip beni kontrol etmeleri gerekiyorken telefonda “Sen staja gidiyorsun, oradasın değil mi? Güveniyorum bak sana ha?” sorusunu sormak oldukça trajikomik bir durum. Kısacası, kimse görevini doğru şekilde yapmıyor.

TRT’deki stajım süresince öğrenme isteği çırpınışıma kulak veren ve gerçekten yardımcı olmaya çalışan iki kişi oldu. Bunlardan biri; TRT Spor Haberleri’nde yönetmen olan Hakan Bey’di. Hakan Bey çeyrek asırdır kurumda kadrolu çalışan ODTÜ makine mezunu bir gazeteciydi. Bana, yayına hazır hale getirilen haberlerin yayına aktarılma sürecine dair her aşamayı ve kullanılan cihazları, kimin hangi işi, nasıl yaptığına kadar uygulamalı gösterip anlatan, öğreten kişi oldu. Ekrandaki alt yazıları veren KJ operatörünün, çoklu pencerelerin içini dolduran resim seçicinin, süre ve haber düzeni yapan server’cının görevlerini kullandıkları cihazlarda neler ve nasıl yaptıklarını anlatıp öğretti. Hakan Bey’den öğrendiklerim sayesinde, şimdi haberleri ya da tartışma programlarını seyrederken TV ekranına çok daha farklı bir açıdan bakabiliyorum.

TRT’deki stajımın benim açımdan vakit kaybı ve faydasız geçtiği için üzülüp yakınırken son gün tanıştığım Dış Yayınlar biriminde editör olarak görev yapan Orhan Bey de, bana yardımcı olacağını söyledi ve yaklașık 3 buçuk saatini bana bir şeyler öğretmek için ayırdı. Okuldaki derslerde öğrendiğim teorik bilgiler üzerinden hem hatırlatmalar yaptı hem örnekler verdi. TRT'nin kullandığı Octopus Newsroom sistemini çok merak ediyordum bana nasıl kullandıklarını, haber havuzunu, yayında kullanılan kuşak, efektler ve haberi oluşturan içeriğin muhabirden yayına hazır hale gelme sürecine kadar tüm aşamaları nasıl yaptıklarını anlatıp, sistem üzerinden birkaç uygulama ile gösterdi. Stajın son günü, son saatlerinde adeta hızlandırılmış eğitim aldım diyebilirimJ (Halbuki bir ay boyunca neler öğrenebilirdim. Sanırım en büyük şanssızlığım, pandemi sürecine ve yanlış insanlara denk gelmem oldu.)

 Orhan Bey ile birlikte birkaç haberi edite ettik. Ancak şöyle bir durum tespit ettim; haber yazımında dikkat edilmesi gereken pek çok şey göz ardı ediliyor. Örneğin; yazılan haberler kesinlikle ters piramit özelliği taşımıyor. Haber girişinde bırakın 5N1K' ye dikkat etmeyi reyting uğruna haber başlıkları öznel yargılarla dolduruluyor. Aslında bunun yalnızca TRT'ye özgü bir şey olduğunu da düşünmüyorum ben; medya patronlarının ve çalışan gazetecilerin iletişim fakültesi mezunu olmadıkları için ayrı bir anlatım dili oluşturulmuş ve bu anlatım dili; okuyan/ izleyen/ dinleyen herkes tarafından anlaşılsın diye haber yazımı çirkinleştirilmiş. Orhan Bey ile edite ettiğimiz haberleri ben muhabir olsam ve fakültede öğrendiğimiz ters piramit kurallarına uyarak yazsaydım eminim editör yırtar çöpe atardı J Edite edilmiş ya da yabancı kaynaklardan çevrilmiş haberleri incelediğimde haberlerin nesnelliğini kaybedip kurum ideolojisine uygun şekilde yayına hazırlandığını gözlemledim. Muhabirin yazdığı haber, yayına girene kadar birden çok kişinin kaleminden geçiyor ve son şeklini belirleyen şeyse tarafsız olması gereken ancak olmayan kurum ideolojisi… Medyadaki tekelleşme ve yoğunlaşmanın getirdiği sorumsuzluk ile çıkar ilişkileri maalesef Türkiye’nin en büyük televizyon kanalı TRT’yi de ele geçirmiş, etik ilkeler dışına itmiş. Ne üzücü ki koskoca kurumda çok az sayıda işini hakkıyla ve bilerek yapan gazeteciler var. Ah bir zamanların bağımsız devlet kuruluşu TRT…

Staj boyunca rejide KJ operatörü, resim seçici, servercı ve yönetmeni izlemekten yoruldum diye isyan ediyordum; ancak orada gözlem yaparak kendi kendime öğrendiklerim ve Hakan Bey’in anlattıkları, Orhan Bey’den sadece birkaç saatte öğrendiklerimi hem pekiştirdi hem anlamlandırdı. Emin olun, fakültede derslerde okuduğumuz kitaplar, öğrendiğimiz teorik bilgiler uygulama aşamasında bize sadece yol gösterici oluyor. İletişim Fakültesi öğrencisi olarak teorik bilgi birikimine sahip olduğumuz için öğrenmemiz daha hızlı ve kolay oluyor; fakat kurumda çalışanların pek çoğu farklı fakültelerden mezun olmuş kişilerden oluşuyor. Bu da bana bir kez daha gösterdi ki herkes kolayca gazeteci olabiliyor… Yalnız biz iletişim öğrencilerini onlardan farklı kılan bir gerçek var ki bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. O da şu: iletişimle alakalı okuduğumuz kitaplar bizim medya sektörünü anlamamıza çok yardımcı oluyor.

Son olarak; TRT'nin Guantanamo Hapishanesi’ni andıran karmaşık ve birbirinin aynısı koridorlarında kaybolarak staj yapmayı düşünen öğrenci arkadaşlar varsa uzak durmalarını tavsiye ediyorum. Ben özel bir televizyon kanalında staj yapmadığım için pişmanlık duyuyorum. En azından olduğum yerde devam etme şansım olurdu.

25 Aralık 2018 Salı

90 DAKİKADAN FAZLASI: UTKU IŞIK







Mehmet Utku Işık, Ankara’da doğdu. Futbola her çocuk gibi mahalle aralarında başladı. Gençlerbirliği futbol okuluna girdiğinde 8 yaşındaydı, o günden sonra futbol hayatında hep oldu. 18 yaşında Fransa’da yapılan Genç Erkekler Avrupa Futbol Şampiyonası’nda milli formayla, namağlup şampiyonluk yaşadı. Menemen Belediye Spor’da forma giydi. Daha sonra Bergama Belediye Spor’a transfer oldu. Genç sağ bek futbol kariyerine bu kulüpte devam ediyor. 

Oğulcan Kasım UZOĞLU
Futbol hikayen nasıl başladı? 
Küçüklüğümden itibaren sporun içinde hep oldum. 5-6 yaşlarında çok büyük hevesle basketbol kursuna gittim. Zaman geçtikçe, zevklerimin ve yeteneklerimin farkına varmaya başladıkça futbola yöneldim. Futbola her çocuk gibi mahalle aralarında oynayarak başladım. Yine mahallede futbol oynadığım bir gün balkondan bir komşumuz beni görmüş, Gençlerbirliği futbol okulunda tanıdıkları varmış, onun ön ayak olmasıyla Gençlerbirliği futbol okuluna başladım. Futbol okuluna gitmeye başladığımda 8 yaşındaydım.
Altyapı maceran kaç sene sürdü? Defansta oynamayı sen mi tercih ettin?
Futbol okuluna başladığımda forvet oynuyordum. 2 sene sonra maça sağ bekte oynayan arkadaşım gelmedi, onun yerine ben oynadım. İyi performans gösterince hocamız bundan sonra sen sağ bek pozisyonunda oynayacaksın dedi, ben de iyi oynadığımı düşündüğüm için tamam dedim. 
Altyapı maceran kaç sene sürdü? Defansta oynamayı sen mi tercih ettin?
Futbol okuluna başladığımda forvet oynuyordum. 2 sene sonra maça sağ bekte oynayan arkadaşım gelmedi, onun yerine ben oynadım. İyi performans gösterince hocamız bundan sonra sen sağ bek pozisyonunda oynayacaksın dedi, ben de iyi oynadığımı düşündüğüm için tamam dedim.  
Gençlerbirliği altyapısının sana kattıkları ne oldu?
Gençlerbirliği çok köklü bir kulüp, Cumhuriyetle yaşıt ve altyapı konusunda Türkiye’nin en iyilerinden biri. Hala çok özlediğim zamanlar oluyor. O altyapıdan yetişmek benim için hem çok önemliydi hem de büyük bir şanstı. Çok iyi hocalarla çalışma imkanım oldu. Sadece futbol öğrenmeme değil karakterime de çok büyük etkileri oldu. Gençlerbirliği’nde bir futbol kültürü var. Bu kültür içinden gelmek gittiğimiz deplasmanlarda da saygı uyandırıyordu. Daha sonra oynadığım kulüplerde de etkisini hissettim.
Kendine kimleri örnek aldın? İzlemekten keyif aldığın bir oyuncu var mı?
Bu zamanla değişen bir durum, tabii ki kendime örnek aldığım futbolcular oldu. Onların hayatını, futbol kariyerlerini, karakterlerini takip ettim. Altyapı döneminde Gençlerbirliği’nden Fenerbahçe’ye yeni transfer olan, Türkiye’nin en iyi sağ beklerinden Gökhan Gönül'ü kendime örnek alıyordum. Hem aynı mevkide oynadığımız için hem de aynı kulüpte bulunmamız, aynı koridorlarda yürümemiz, aynı sahada top oynamış olmamız beni etkilemişti. Şu an kendi mevkiimden Manchester City'nin sağ beki Kyle Walker'ın futbolunu çok beğeniyorum.
U19 Milli Takımıyla Avrupa Şampiyonluğun var, milli forma sana neler hissettirdi?
Futbola başladığımda hedeflerim, hayallerim hep kulüp bazındaydı. Zaman geçtikçe insanın hedefleri, hayalleri değişiyor. İyi olduğumu düşündükçe hedeflerim de aynı oranda arttı. Altyapıda sürekli oynayan bir oyuncuydum, iyi de oynayan bir oyuncuydum, zamanla milli takım hayali kurmaya başladım. Milli takım formasını giymek diğer takımlarda oynamaktan çok değişik bir duygu, herhangi bir kulübe herhangi bir armaya bağlı değilsin, Türk Bayrağının altındasın.  80 milyonu ve ülkeni temsil ediyorsun. Özellikle İstiklal Marşını okurken çok etkilenmiştim. Uluslararası alanda ülkeni temsil ettiğin için saha içindeki duruşuna, hareketlerine de fazladan özen gösteriyorsun. Tüm sporcuların yaşaması gereken bir duygu, müthiş bir his.
Profesyonellik maceran nasıl başladı?
Gençlerbirliği’nde profesyonel olmak isterdim ama nasip olmadı. 19 yaşında profesyonel futbolcu oldum. Transfer döneminde İzmir takımlarından Menemen Belediye Spor'a transfer oldum. Gençlerbirliği altyapısında oynadığım dönemde farklı takımlardan da izleyenler oluyordu ve teklifler geliyordu. Menemen Belediye Spor 2.Lig'de şampiyonluk adaylarından biri olduğu için bu kulübü tercih ettim.
Taraftarın karşısına ilk kez çıktığında neler hissettin?
Profesyonel futbolcu olduktan sonraki ilk maçımı hatırlıyorum, altyapıdan çok farklıydı. Altyapı maçlarında taraftar olmuyor. Sadece ailen, arkadaşların seni izlemeye geliyor. Taraftar olduğunda atmosfer çok farklı, beklentiler çok farklı tabii bunlar baskıları da arttırıyor. İlk maçım çok büyük baskı ve stres altında olmuştu. Maç başladıktan sonra o heyecan normal seviyelere geliyor. Yine de ilk maç heyecanını unutamıyorum. 

Motivasyon kaynağın nedir?
Motivasyon kaynağım ailem. Çünkü futbolculuk televizyonda görüldüğü gibi sadece iki saat maç oynayıp, büyük paralar kazanılan bir meslek değil. Hafta içinde sürekli idman yapıyorsun onun kaygıları, psikolojik etkileri var. Taraftar baskısı var. Ailem ben futbola başladığımdan beri maddi manevi desteklediler. Ben de onların yaptığı fedakarlıkları düşünerek kendimi motive ediyorum.
Ailem destekçim dedin, şimdi onlardan farklı şehirdesin, onlardan ayrı olmak ve farklı bir ortamda bu işi yapmanın zorlukları neler?
Yaşamayan için çok zor bir durum. Özellikle ilk transferim çok zordu, ailemden ilk ayrılışımdı. Kulübün tesislerinde 3 kişilik odalarda kalıyorduk. Yatağın kendine ait değil, odan kendine ait değil özgürlüğüm kısıtlanmış gibi hissetmiştim. Bir de yeni bir ortama geldiğim için tanımadığım yüzler, tanımadığım ortam, tanımadığım antrenman sahaları beni çok zorlamıştı. 2-3 ay adaptasyon sürecinde bu zorlukları yaşadım ama mesleğim için geleceğim için bunlara alıştım. O süreç bana hem tecrübe kazandırdı hem de hayatın sadece doğup büyüdüğün çevreden ibaret olmadığını gösterdi.
Futbolculuk biraz da saha içinde ve saha dışında baskılarla mücadele etmek. Sen bu baskılara nasıl dayanıyorsun?
Dayanamadığım zamanlar oluyor, futbolcudan önce insanım. Ağladığım, üzüldüğüm zamanlar oluyor ama sahaya çıktığın zaman duygusallığı bir kenara bırakıp, işini yapmak zorundasın. İşini yapmadığında taraftardan büyük baskı görüyorsun, hatta küfürler duyuyorsun. Bazen baskıları kaldıramasam da tekrar sahaya çıktığımda elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum.
Şu an 3.Lig’de oynuyorsun daha önce oynadığın liglerle karşılaştırdığında bu ligin farkları neler?
Futbol açısından kesinlikle büyük farklar var. Yetenek olarak büyük düşüşler, çıkışlar oluyor. Sosyal yaşantılarda da insan kalitesi düşüyor. 2.Lig ve 3.Lig arasında fark çok büyük. Bu Liglerde geçiş yapan futbolcular da zorluklar yaşıyor. Tesisleşme olarak da fark büyük. Futbola büyük yatırımlar yapılıyor gibi görünse de alt liglere doğru gidildikçe bu yatırımlar azalıyor.
Türk futbolunda ne gibi çarpıklıklar gözlemliyorsun?
Oynadığımız oyunu çok iyi bilmiyoruz. Yurtdışında maç yaptığımızda oradaki oyuncuyla bizim oyuncumuz arasında büyük farklar var. Senelerdir futbol oynamasına rağmen hala nerede duracağını bilmeyen oyuncularımız var. Bunları öğretmek adına altyapı çok önemli. Altyapı sorunu, hocaların kalitesizliği Türk futbolunun eksikliği diyebilirim. Bazı hocalar sadece futbolculuk kariyerleri sayesinde hoca oluyor. İşini iyi bilmiyor, eğitimleri yetersiz buna rağmen başarı beklemek de ülke futbolunun sorunu.
Futbolu profesyonel olarak oynayan birçok sporcu var. Onların arasından sıyrılmak için sadece yetenek yeterli mi?
Yetenek tabii ki çok önemli bir faktör ama ne yazık ki yetmiyor. Torpil çok etkili. Çok yetenekli arkadaşlarım sırf bu yüzden futbolu bırakmış durumda. Sadece yetenekli olarak bir yere gelmek istisna bir durum, bu şekilde az futbolcu var. Tüm bunlara rağmen çalışmak, mücadele etmek, fedakârlık göstermek gerekiyor.
Futbola başladığın günlerdeki hayallerinle bugünkü hayallerin arasında bir değişim var mı?
Çok büyük farklılıklar var. Futbola ilk başladığımda direkt Süper Lig'de oynamaya başlayacağım, çok büyük paralar kazanacağım, şöhret kazanacağım, istediğim arabayı alacağım, istediğim evi alacağım gibi hayallerim vardı. Zaman geçtikçe, futbol içine iyice girdikten sonra bu hayallerin kolay ulaşılabilir olmadığını anladım. Mücadele ederek ulaşabileceğim hayaller olduğunu fark ettim.
Gelecek hedeflerin neler, kendini nerede görüyorsun?
Şu an hayal ettiğim yerde değilim. Öncelikli hedefim daha fazla maçta forma giymek ve üst liglerde futbol oynamak. Genç bir oyuncuyum ama buna rağmen önemli yerlerde oynadım, milli formayı giydim, çok güzel duygular yaşadım. Şimdi daha fazla çalışarak, mücadele ederek belki biraz da şansın yardımıyla Avrupa'da özellikle İngiltere'de bir takımda oynamak istiyorum.