Özgür EKİM
Geçtiğimiz Ağustos ayında CNBC-e Business dergisi tarafından yapılan anket çalışmasında, “Türkiye’nin en yaşanabilir şehri” Ankara seçilmişti. Biz de bu bağlamda Ankara’nın tarihsel dokusuna ışık tutan ve bir simge haline gelen Ankara Kalesi’ni izlemeye aldık. Ankara Kalesi tarihi dokusu bakımından değerlendirildiğinde, bu özelliğini yitiren bir yapıt karşımıza çıkıyor.
Kale çevresinde yapılaşmaya imkan tanınması, buna bağlı olarak yaşanan altyapı problemleri, kalenin bazı noktalarındaki yoğun atık çöp kokusu, bitmeyen restorasyon çalışmaları ve bu çalışmalar neticesinde kale içine giriş çıkışın olmaması, son zamanlarda yaşanan hırsızlık olayları gibi olumsuzluklar kalenin tarihsel dokusunu zedeliyor. Bunun yanında dar sokaklar ve bu sokaklara araç girmesi ve otopark problemi kaleyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistler için zorluk teşkil ediyor. Ayrıca, halihazırda devam eden kanalizasyon çalışmaları da ziyaretçileri huzursuz ediyor. Ancak tüm bu olumsuzlukların yanında kaleyle ilgili güzel izlenimlerde edinmedik değil.
Ankara Kalesin’de neredeyse her türlü ihtiyacı karşılayacak mekanlar mevcut. Müzeler, Hediyelik eşya satan dükkanlar, aktarlar, nalbur dükkanları, gümüşçüler, kafeler, restaurantlar, eğlence mekanları gibi sosyal aktivite alanları var. Bunların yanı sıra tarih olmaya yüz tutmuş meslekler arasında yer alan çuvalcılık, tesbihçilik, bakırcılık, dokumacılık gibi el emeği gerektiren mesleklerin ürünleri de mevcut.
Kale halkına gelince, yerli halk zamanla şehir merkezine göç etmiş ve buralara özellikle doğu ve güney doğu Anadolu bölgesinden yoğun göç yaşanmış. Halk günlük yaşamını erkekler kahvede, kadınlar evlerinin önünde oturup sohbet ederek geçiriyorlar. Kale ve çevresini tanıtma görevini rehber çocuklar üstlenmiş.
Gelelim kale esnafına. Yaptığımız görüşmelerde gördük ki, esnafın en çok şikayet ettiği nokta, turist sayısında yıldan yıla görülen azalma ve kontrol edilmeyen araç trafiği.
Tarihin gölgesinde şirin bir kafe: Gramofon Kafe
Samanpazarı’nda yer alan ve her yanı taş plaklar, eski film makineleri, radyolar ve gramofonlarla donatılmış bir mekan gramofon Kafe. İçeri girer girmez taş plaktan yükselen ve insanı alıp geçmişe götüren nağmeler kulağınızı dolduruyor. Mekan sahibi gramofon Ali olarak da tanınan Ali Olcay. Olcay, yaklaşık 40 bin eserlik bir arşive sahip olduğunu söylüyor.
Gramofon sevgisini sonradan kazandığını, insan sesine en yakın tınıyı plağın verdiğini ve bunun çok etkileyici olduğunu ifade eden Ali Olcay, daha önce küçük bir dükkanının olduğunu ve burada gramofon tamir edip küçük dinletiler sunduğunu belirtti. Ali Olcay, Cumhuriyet gazetesinin kafesinde ve cumhuriyet etkinliklerinde dinletilerde bulunmuş. Artan ilgi üzerine de bu kafeyi açmış.
Gramofon Ali burada hem antika eserleri sergiliyor hem de plak alım-satımında bulunuyor. Öte yandan büyük bir Orhan Gencebay hayranı olan Ali Olcay’ın bir de Orhan Gencebay köşesi var.
Gramofon Kafe’de sabah kahvaltısı, öğle yemeği ya da sıcak soğuk içecek imkanı mevcut. Gramofon Kafe her yönüyle tarih, kültür ve sanat kokan bir mekan.
Gördük ki Ankara Kalesi artılarıyla, eksileriyle kültür turizmine katkısı olan bir mekan. Bu yazıyı okuyanlar “Ankara Kalesi’nin, Ankara’nın yaşanabilir şehir sıralamasında birinci seçilip seçilmemesiyle ne alakası var?” diyebilir. Alaka şudur ki; bir şehrin tarihi dokusu o şehrin simgesi halindedir ve o doku o şehrin kültürel tablosunu oluşturur. Bu tablo ne kadar parlaksa, o şehir yaşanmaya o kadar müsaittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.