26 Aralık 2012 Çarşamba

Eski Ankara’yı özlüyorum


Ayşegül ÖMÜR

Ankara... Doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım, bir zamanlar kendimi rahat ve huzurlu hissettiğim şehir... Eskiden ne çok severdim Ankarayı. En çok da çocukluğumun en güzel günlerinin geçtiği, 1960’lı yıllardaki Kızılayı, Atatürk Bulvarını, Tunalıhilmi Caddesini ve caddenin Çankaya tarafındaki Kuğulu Parkı... Çok özlüyorum işte o Ankarayı...




Öyle büyüktü ki o park, şimdiki parkın tamamı o zaman sadece çocuk oyun parkına ayrılmıştı. Salıncakları, tahteravallileri, tırmanma kafesleri, dönme dolabıyla biz çocukları nasıl da cezbederdi, birinden inip diğerine binerken yorulmak nedir bilmezdik.  Şu anki sınırının yanından geçen, Atatürk Bulvarını Tunalıhilmi’ye bağlayan yol geçmiyordu oradan. Şimdi o yolun kenarındaki birkaç büyük ağaç da o zaman parkın tam ortasında yükselen onlarca ağaçtan arta kalanlar... Parkın sınırları aşağı uçta Kavaklıdere şaraplarının sahibinin evinden başlayıp, yukarı uçta Kavaklıdere tenis kulübünün kortlarının sınır telleriyle bitiyordu. Oyuncaklardan sıkılınca parkın sonuna kadar yürür tenis oynayanları seyrederdik. Oradan aşağıya doğru, üstünde suların döndürdüğü çark bulunan küçük bir dere akardı. Derenin orta kısmında tahtadan yapılmış bir de köprü vardı, yanıbaşında büyükçe bir lale bahçesiyle. Dere boyunca yürür, köprüden geçer, laleler arasında fotoğraflarımız çekilir, sonra yine aşağı tarafa geçer oynamaya kaldığımız yerden başlardık. Gölet kocamandı, parka adını veren beyaz kuğuların sayısı da fazlaydı. Şehir o kadar güvenliydi ki, ana babalarımız bizi göletin yanındaki banklarda oturup kuğuları seyrederek beklerdi, bir yandan simitlerini yiyip çaylarını yudumlarken. Yanlarına döndüğümüzde kalan simitleri kuğulara atardık.

Atatürk Bulvarı geniş kaldırımlarıyla, troleybüsleriyle gözümün önüne geliyor. Kuğulu park durağından troleybüse binip de yavaş yavaş Aydınlıkevlere giderken o kadar uzun zaman geçerdi ki, hem gidişte hem dönüşte yol boyunca uyurdum. Milli bayramlarımızda gündüz Kızılaya iner yol kenarında biriken kalabalıkla beraber tören kıtalarının geçişini izlerdik. Kağıt bayraklarımızı coşkuyla sallarken içimiz gururla dolardı. Bize bu günleri yaşatan Büyük Atatürk’ü görmüş olmayı ne kadar da isterdik! Akşamları da fener alayını seyretmek için Atatürk Bulvarına çıkardık. Alkışlamaktan avuçlarımız acırdı...


Sonra biz büyüdük, çoluk çocuğa karıştık, anne baba olduk. Ankara da büyüdü. Kalabalıklaştı, Ankaralı olan olmayan insanlar, binalar, otomobiller, otobüsler, minibüsler, yollar çoğaldıkça çoğaldı. Yeni semtler, yeni mahalleler, yeni ilçeler, yeni belediyeler kuruldu. Bir gün geldi, Kızılay Meydanı ve tarihi Kızılay Binası yok edildi. Yerine ucube binalar dikildi. Bir gün geldi, güzelim Atatürk Bulvarı alt geçitler inşa edilerek otobana çevrildi. Çocukluk anılarımızın geçtiği, Ankara’nın simgesi Kuğulu Parkımız neredeyse yerle bir ediliyordu, günlerce protestolarla direnerek zor kurtardık! Ortasından yol geçirdiler, yarısından çoğu gitti, ulu ağaçları gitti, kala kala küçücük bir parkta, birkaç ağaç, küçücük bir gölet, içinde de birkaç kuğu kaldı. Bir gün geldi, fener alayları kalktı. Bir gün geldi, milli bayram kutlamaları statlardan, sokaklardan kalktı...

O kadar özlüyorum ki o eski, sadece anılarımda kalan Ankara’yı...  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.