Ayşegül ÖMÜR
Ankara... Doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım, bir zamanlar kendimi rahat ve huzurlu hissettiğim şehir... Eskiden ne çok severdim Ankarayı. En çok da çocukluğumun en güzel günlerinin geçtiği, 1960’lı yıllardaki Kızılayı, Atatürk Bulvarını, Tunalıhilmi Caddesini ve caddenin Çankaya tarafındaki Kuğulu Parkı... Çok özlüyorum işte o Ankarayı...
Öyle büyüktü ki o park, şimdiki parkın tamamı o zaman
sadece çocuk oyun parkına ayrılmıştı. Salıncakları, tahteravallileri, tırmanma
kafesleri, dönme dolabıyla biz çocukları nasıl da cezbederdi, birinden inip
diğerine binerken yorulmak nedir bilmezdik.
Şu anki sınırının yanından geçen, Atatürk Bulvarını Tunalıhilmi’ye
bağlayan yol geçmiyordu oradan. Şimdi o yolun kenarındaki birkaç büyük ağaç da o
zaman parkın tam ortasında yükselen onlarca ağaçtan arta kalanlar... Parkın
sınırları aşağı uçta Kavaklıdere şaraplarının sahibinin evinden başlayıp,
yukarı uçta Kavaklıdere tenis kulübünün kortlarının sınır telleriyle bitiyordu.
Oyuncaklardan sıkılınca parkın sonuna kadar yürür tenis oynayanları
seyrederdik. Oradan aşağıya doğru, üstünde suların döndürdüğü çark bulunan
küçük bir dere akardı. Derenin orta kısmında tahtadan yapılmış bir de köprü
vardı, yanıbaşında büyükçe bir lale bahçesiyle. Dere boyunca yürür, köprüden
geçer, laleler arasında fotoğraflarımız çekilir, sonra yine aşağı tarafa geçer
oynamaya kaldığımız yerden başlardık. Gölet kocamandı, parka adını veren beyaz
kuğuların sayısı da fazlaydı. Şehir o kadar güvenliydi ki, ana babalarımız bizi
göletin yanındaki banklarda oturup kuğuları seyrederek beklerdi, bir yandan
simitlerini yiyip çaylarını yudumlarken. Yanlarına döndüğümüzde kalan simitleri
kuğulara atardık.
Atatürk Bulvarı geniş kaldırımlarıyla, troleybüsleriyle
gözümün önüne geliyor. Kuğulu park durağından troleybüse binip de yavaş yavaş
Aydınlıkevlere giderken o kadar uzun zaman geçerdi ki, hem gidişte hem dönüşte
yol boyunca uyurdum. Milli bayramlarımızda gündüz Kızılaya iner yol kenarında
biriken kalabalıkla beraber tören kıtalarının geçişini izlerdik. Kağıt
bayraklarımızı coşkuyla sallarken içimiz gururla dolardı. Bize bu günleri
yaşatan Büyük Atatürk’ü görmüş olmayı ne kadar da isterdik! Akşamları da fener
alayını seyretmek için Atatürk Bulvarına çıkardık. Alkışlamaktan avuçlarımız
acırdı...
Sonra biz büyüdük, çoluk çocuğa karıştık, anne baba olduk.
Ankara da büyüdü. Kalabalıklaştı, Ankaralı olan olmayan insanlar, binalar, otomobiller,
otobüsler, minibüsler, yollar çoğaldıkça çoğaldı. Yeni semtler, yeni
mahalleler, yeni ilçeler, yeni belediyeler kuruldu. Bir gün geldi, Kızılay
Meydanı ve tarihi Kızılay Binası yok edildi. Yerine ucube binalar dikildi. Bir
gün geldi, güzelim Atatürk Bulvarı alt geçitler inşa edilerek otobana çevrildi.
Çocukluk anılarımızın geçtiği, Ankara’nın simgesi Kuğulu Parkımız neredeyse yerle
bir ediliyordu, günlerce protestolarla direnerek zor kurtardık! Ortasından yol
geçirdiler, yarısından çoğu gitti, ulu ağaçları gitti, kala kala küçücük bir
parkta, birkaç ağaç, küçücük bir gölet, içinde de birkaç kuğu kaldı. Bir gün
geldi, fener alayları kalktı. Bir gün geldi, milli bayram kutlamaları
statlardan, sokaklardan kalktı...
O kadar özlüyorum ki o eski, sadece anılarımda kalan
Ankara’yı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.