Zafer DENİZ
Onlar gelecekleri söndürülmüş, ilkokul önlüğü yerine
gelinlik giydirilmiş küçücük bedenlerdi. Ellerine kalem yerine süpürge, oyuncak
bebek yerine kendi gerçek bebekleri tutuşturulmuş. Sözlerinin bir hükmü
olmadığı için yıllarca seslerini duyuramayıp yaşadıklarını kaderleri olduğuna
inanmak zorunda kalmışlar.
Daha ana kuzusuyken, yabancı bir adamın “namusu” olmaya
zorlanmışlar. Minicik elleri annesinin elini tutmaya alışmışken, başka bir
adamın ellerine zincirlenmişler. Dört duvar arasına hapsedilmiş hayalleriyle
çocuk gelinler, çocuk kadınlar, çocuk anneler olmaya zorlanmışlar. Bir mal gibi
alınıp satılmış, sırf kız çocuğu diye evlattan sayılmamışlar. Daha ufacıkken
bazıları şiddet görmüş, bazıları uyuşturucuya alıştırılmış, bazıları ise fuhşa
zorlanmış. Çoğu bu yolda yitip gitmiş. Ancak bazıları ayakta kalıp hayatlarını
kurtarmayı başarabilmişler.
L.S.(26),
12 yaşındayken, 28 yaşındaki bir adamla başlık parası karşılığında
evlendirilmiş. Yıllarca kocası tarafından şiddete ve hakaretlere maruz kalmış.
Kocası trafik kazası nedeniyle ölünce çocuklarını da alıp ailesinden kaçmış.
L.S. yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Daha 12 yaşındayken, yaşım büyütülüp ve okuldan
alınıp evlendirildim. Yemek yapmam, evi temizlemem, kadınlık yapmam istendi.
İlk seferimizde bana zorla sahip oldu. Sık sık beni parayla satın aldığını ve
beni aileme geri gönderirse tekrar satılacağımı söyleyip dururdu. O yaştayken
bunları nasıl kaldırabilirdim? Evden kaçtım, tekrar buldular. İntihara
kalkıştım, olaya polis karışmasın diye hastaneye bile götürmediler. Çünkü polis
işe karışırsa gerçek yaşım ortaya çıkıp kocamı tutuklayabilirlerdi. Kocamın
ailesi istememiş hastaneye götürülmemi. İlk birkaç yıl çocuğumuz olmadı. Kısır
mıyım acaba diye yediğim dayakları anlatmak bile istemiyorum. Sonunda hamile
kaldım. Belki hamileyim artık dövmez diye umut ediyordum ama her umudum gibi bu
da boş çıktı. Yediğim dayaklardan dolayı iki kez düşük yaptım. İlk çocuğumu 16
yaşımdayken aldım kucağıma. İşin içine çocuk girince her şey değişiyor. Suçu
günahı olmayan, minicik bir yavru. Kaçıp gitmek istesem onu bırakamazdım. Bu
yüzden iyice eve bağlandım. Kendi evladım olduğunda ailemden bir kez daha
nefret ettim. Kendi çocuğumdan yola çıkarak bunların bana yapılmasına benim
ailem nasıl müsaade etmişti aklım almıyor. Bunun adı cehalet değil bu başka bir
şey. Adeta canilik. Anlatabilecek uygun bir kelime yok. Bunları sadece yaşayan
bilir.”
“Evliliğe dair tek bildiğin şey: evcilik oyunu’’
Daha 14
yaşındayken evlendirilen H.Ö. (29) ise sadece başka bir kurban. O da kocasının
ölümünün ardından kaçarak kurtulanlardan. H.Ö.’nün daha çocukken kaçırılışını
söyle anlatıyor:
“Daha 14 yaşındayken kaçırılarak evlendirildim. Yani
kaçırdılar. Ben 14, kendisi 30 yaşındaydı. Daha önce üç defa evlenip
boşanmıştı. Akraba sayılıyorduk uzaktan. Bu yüzden verilmeyeceğini düşünerek
kaçırdı. Çocuksun hiçbir şeyden anlamıyorsun ki. Kendi evin gibi erkenden yatıp
uyuyorsun, eve geldiğinde dayakla uyandırıyor, neden ben gelmeden yattın diye.
Zile basar duyamazsın, sonuçta çocuk uykusu. Çocuksun o zamanlar uykun ağır
oluyor. Uykunun bir anında sıçrayıp uyanıyorsun zile. Kapıyı açar açmaz tekme
tokat dövmeye başlıyor neden geç açtın ne yapıyorsun içeride diye. Dışarıda
başka kadınla kızla içer, evde acısını benden çıkarırdı. İlk zamanlarda kendini
evcilik oyunu içerisinde zannediyorsun. Çünkü evliliğe dair tek bildiğin şey o.
Diyorum ya daha çocuksun diye. Ama belirli bir zaman sonra aklın ermeye
başlıyor fakat iş işten geçmiş oluyor çoktan. Artık hayata küsmüştüm. Sen geri
zekalısın, sen safsın, sen anlamazsın diyordu hep. Bir zaman sonra düşünmeye
başladım acaba gerçekten öyle miyim diye. Ben saf mıyım, ben salak mıyım hiçbir
şeyden anlamıyor muyum diye. Çünkü evde, dışarıda yaptığım her şey ona göre
hata. Okumak istedim o yıllarda ama kızlar okuyup da ne yapacakmış mantığı
vardı okutmadılar. Şimdiki aklım olsa okurdum valla. Hiç evlenmezdim.”
Evlendirilen çocuklar eğitimsizlik-
yoksulluk- bağımlılık döngüsünde
Rapora göre, eğitim haklarından mahrum edilmiş olan çocuklar, üretime
katılma yani bir meslek sahibi olma ve çalışma haklarından da yoksun bırakılıyor.
Bu durum ise özellikle kızların ekonomik özgürlükleri olmadan eğitimsizlik,
yoksulluk ve bağımlılık döngüsüne hapsedilmesine yol açıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden konuyla ilgili
edinilen verilere göre, Mart 2009 itibariyle Türkiye’de 5 bin 356’sı erkek ve 5
bin 523’ü kız olan öğrenci, ilköğretime devam ediyor. İlköğretime özürsüz şekilde 20 gün ve üstünde
devamsızlık yapan öğrencilerin sayısı 92 bin 953 olarak belirtiliyor. Kayıtlara
göre, devamsız öğrencilerin 58 bin 402’si kız, 34 bin 551’i ise erkek öğrencilerden
oluşuyor. Erken evlilik ve nişanlanma sebebiyle devamsızlık gösteren toplam 693
öğrenciden ise 675’inin kız, 18’inin erkek öğrenci olması, kızlar aleyhine
belirgin bir farklılığı ortaya koyuyor.
Türk Medeni Kanunu’nda 2012 yılında yapılan değişikliklerin ardından
4721/5237 sayılı kanunlar ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu arasındaki
uyuşmazlıkların giderilmesiyle birlikte, 18 yaşından küçük çocukların rızası
dahilinde bile olsa evlendirilmesi suç sayılıyor ve suçluların 6 aydan 2 yıla
kadar hapis cezası almaları öngörülüyor. Yasal düzenlemelere karşın çocuk
evlilikleri devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.