Uzman Psikolog İsmail Altan Tülü
ile cinsel istismar ve cinsel saldırı suçlularının psikolojisini konuştuk. İsmail Altan Tülü, yüksek lisans tezinde “Çocuk cinsel
istismarcılarında suç analizi” konusunu, doktora tezinde ise “Ergen cinsel
suçlularda suça yönelik bilişsel çarpıtmalar ve erken dönem uyum bozucu
aşamaların aracı rolü” konusunu ele almış. Tülü, şu an Türkiye’de cinsel
saldırı suçlusunun psikolojisi ile ilgili çalışma yapan ilk ve tek psikolog.
Adeviye UZUNOĞLU
Öncelikli bize istismarın ne
olduğunu ve hangi olayların istismar sayıldığını anlatır mısınız?
İstismarı genel olarak örselenme
diye tanımlayabiliriz. En genel kavramıyla, psikoloji zemininde düşünecek
olursak işin içine duygusal istismar, psikolojik istismar, fiziksel istismar,
cinsel istismar hatta ekonomik istismarı bile katabiliriz. Bu tabi ki alan
yazınında yaşlı istismarı, engelli istismarı ve kadına yönelik istismar konusunda
da genişleyebiliyor. Ama şöyle bir karışıklık var. İstismarı daha çok bir
yetişkinin kendi hakkını ve davranışlarını yönlendiremeyecek bir çocuğa
yönlendirdiği örselenme olarak tanımlayabiliriz. Burada da işin içine tabi ki
çocuk kavramı giriyor. Çocuk kavramını yasal çerçevede tanımlayacak olursak,
Türk Ceza Kanunu’nun 2005’te yürürlüğe giren tanımlar kısmının 6. maddesinin B
fıkrasında, 18 yaşını doldurmamış her kişi yasa önünde çocuk olarak
tanımlanıyor. Fakat günlük yaşantımızda yazılı ve görsel medyada yetişkinlere de
istismar yapıldığı tarzında bir takım ifadeler söz konusu olabiliyor. Tabi ki
bu okuyan kişi için kafa karıştırıcı gelebilir. Ama önemli olan istismarın
çocuk boyutunun söz konusu olması. Yetişkinlerde de cinsel saldırı diyebileceğimiz
yasa önünde tecavüzün ya da tacizin tanımlaması olarak geçen kısımlar söz
konusu olabilir. Bizim için önemli olan burada 18 yaşını doldurmamış bireylere
yönelik, çocuklara karşı yapılan her türlü örselenme diyebiliriz. Yani
yetişkinlere karşı yapılan cinsel saldırı, taciz ya da tecavüz olarak
adlandırılırken, 18 yaşından küçüklere yapılan saldırılar istismar olarak
adlandırılıyor.
Kişilerin ekonomik durumu veya
cinsiyetinin farklı olması cinsel saldırı ve istismar suçunun işlenmesinde bir
etki yaratır mı?
Çocuk istismarcıları genel
olarak evli insanlar da olabiliyor. Her türlü sosyo-ekonomik seviyede
kişilerden de oluşabiliyor. Cinsiyet olarak kadın veya erkek olabiliyor. Cinsel
yönelim olarak homoseksüel, heteroseksüel, biseksüel de olabiliyor. Yani bunun
sadece alt sosyo-ekonomik düzeye vurgulanması biraz indirgemeci bir yaklaşım
olabilir. Her türlü cinsiyette, cinsel yönelimi farklı olan insanlarda, her
türlü sosyo-ekonomik seviyeye sahip kişilerde ve farklı kültürlerde
görülebilecek bir olgu.
Son zamanlarda cinsel saldırı
mağdurlarının maalesef çocuklar olduğunu görüyoruz. Bunun belli bir sebebi var
mı?
Çocuk cinsel istismarcısını
yetişkin bir insan olarak ele alırsak, karşısındaki kişinin sağlıklı anlamda
bir yetişkin kadın olması gerekiyor. Onunla duygusal ilişkiyi, romantik
ilişkiyi akabinde de her iki insanın da rızasıyla cinsel ilişkiyi
başlatabilsin. Fakat çocuk cinsel istismarcısı böyle bir kapasiteye sahip
değil. Doğal olarak karşısındaki yetişkin bir kadına normal bir cinsel ya da
duygusal yaklaşım gösteremeyen kişi, erkek cinsel kimlik duygusunu tatmin
edebilmek adına çok rahat manipüle edebileceği bir kişiye yöneliyor. Çok rahat
manipüle edebileceği kişi de sonuç olarak çocuk oluyor. İşin içinde tehdit
olabiliyor, korkutma olabiliyor ya da tırnak içinde ödüllendirme de olabiliyor.
Ödüllendirme, çocuğun hoşlandığı herhangi bir oyuncak, yiyecek, kıyafet ya da
para olabiliyor. Bilinenin aksine çocuk cinsel istismarcıları çoğunlukla
çocuğun ya da ailenin tanıdığı bireylerden oluşuyor. Çok az bir kısmı çocuğun
ya da ailenin tanımadığı kişiler.
Psikolojik olarak erkek cinsel
kimlik duygusunun tatmini kişiyi cinsel saldırıya mı itiyor?
Aynen öyle, ama erkek cinsel
kimlik duygusunu yerine getirebilme, esasında, hem cinsel saldırı hem de çocuk
cinsel istismar suçunda tamamen doyum sağlamak. Birinde 18 yaş altına, birinde
ise 18 yaş üstüne bir eylem söz konusu. İşin içinde karşıdaki kişi eşi de
olabilir. Yasa her ne kadar 102. maddede cinsel saldırı suçunu tanımlasa da,
eşe yönelik cinsel şiddet ya da tecavüzü sadece “mağdurun şikâyeti üzerine” diye bir ibareyle açıklamış. Buradaki kasıt
aile bağlarını koparmamak. Eşi her türlü şiddete razıysa bir cinsel mağduriyet
cinsel yasa önünde taciz sayılmıyor.
Peki, çocukluk döneminde
istismara uğrayan kişi büyüdüğü zaman istismara veya şiddete meyilli oluyor mu?
Bunu biz istismar döngüsü olarak
adlandırabiliriz. Alan yazınında bu şekilde geçiyor. Genel olarak çocukluğunda
bir cinsel istismara uğrama ile daha sonra bir cinsel istismarcı olma arasında
ilişki söz konusu. Ranj %5 ile %75 arasında değişiyor. Tabi ki ranjın bu kadar
geniş olmasının en büyük sebebi, çalışma yaptığımız örneklem grubunda kişinin
verdiği bilgiyle sınırlı olması. Siz bu kişiye güven ilişkisi kurmadan, bu
türlü bir soru yöneltirseniz, doğal olarak savunmacı bir tutum sergileyecek ve
benim çocukluğumda böyle bir örseleyici yaşantı olmadı diyecek. O yüzden ranj
%5 ile %75 arasında değişiyor. Benim yaptığım çalışmada da %35 oranında
çıkmıştı. Buradaki sebeplerden birisi de tabi ki cinsel istismarın süresi,
şiddeti, sıklığı, içinde şiddet içerip içermemesi, yakın bir kişi tarafından
yapılıp yapılmaması gibi etkenler söz konusu. Bu tür faktörler devreye
girdiğinde kişinin ileride, yetişkin hayatında, istismarcı olma ihtimali çok
yüksek oranda gözüküyor.
Toplum içinde kullanılan “erkektir
yapar, kadın hayır diyorsa o aslında evettir” gibi sözler taciz olayının
yaşanmasında bir etki yaratır mı?
Biz bunu bilişsel çarpıtma
olarak adlandırıyoruz. Esasında kişinin yaptığı eyleme bir savunma mekanizması
kurmasıdır bilişsel çarpıtmalar. Yani mantığa uydurma ve kendini suçlu
çıkarmama. Daha doğrusu kendini haklı çıkarma adına yaptığı bir takım hatalı
düşünceler. Biz buna alan yazında bilişsel çarpıtmalar diyoruz. Benim doktora
tezimin konusu da bu olacak. Zaten çocuğun kendisi istedi, kadın mini etek,
yüksek topuk ayakkabı giydi, erkekleri cinsel yönden kışkırttı ya da çocuğa
cinsel yönden istismarda bulunmanın zarar verecek bir durumu söz konusu değil
tarzında bir takım, sayıları bir hayli fazla olan, bilişsel çarpıtmalar var.
Buna bir nebze kültür de zemin hazırlıyor. Çocuğa karşı yapılan hiçbir eylem
kabul edilemez ama kültür, ego ve benlik çerçevesinde kişinin psikolojisi, ben
bunu yaptım doğal olarak suçlu değilim tarzında bir yapıda oluyor. Tabi ki
bunun temelinde, erken dönem uyum bozucu şemalar dediğimiz, bir takım hatalı
düşüncelere zemin hazırlayan yaşantılar söz konusu. Sadece bunu istismar
mağduriyetiyle sınırlandıramayız. Yaşanan her türlü fiziksel istismar, duygusal
istismar, aile içi şiddet, aile içi şiddete tanık olmak buna zemin
hazırlayabilir.
Cinsel saldırı aniden gelen bir
dürtüyle mi yoksa planlayarak mı gerçekleştirilir?
Genellikle çocuk cinsel
istismarcıları organize diyebileceğimiz, planlı şekilde hareket ediyorlar. Çok
az bir kısmı dürtüsel diyebileceğimiz, plansız hareket ediyor. Cinsel saldırı
suçlarında da organize ya da dezorganize diyebileceğimiz şekilde hareket edebiliyorlar.
Kişinin dürtüleri eğer yoğun bir şekildeyse, erkek cinsel kimlik duygularına
karşı bir yetersizlik söz konusu ise, sosyal izolasyon dediğimiz yalnızlık,
geri çekilme, her hangi bir işle meşgul olamama, aile bağı kuramama söz konusu
ise kişi doğal olarak dürtüleri ile hareket ediyor. Zaten en sapkın grubu da bu
kişiler oluşturuyor. Çünkü onlar tamamen dürtüsel davranan, dürtüleri ile
hareket eden kişiler. Bir çocuk gördüğü zaman direk cinsel duyguları devreye
giriyor. Yakalanma pahasına bile olsa cinsel eylemi hayata geçirmek için
harekete geçiyor. Ben yaptığım yüksek lisans tez çalışmamda 11 tane cezaevi
dolaştım. En büyük çocuk cinsel tacizcisi grubuyla orada karşılaştım. Orada
suçlu ile yaptığım ayrıntılı görüşmede, suçlu şu şekilde bir itirafta
bulunmuştu, “ Ben bir erkek çocuğu gördüğüm zaman dayanamıyorum. Kendimi
harekete geçiriyorum. Hatta yakalanma pahasına bile olsa ben o çocuğu elde
etmek için her türlü davranışta bulunuyorum. Son yaptığım eylemde de öyleydi.
Çocuğu babası uğurladı ve o gün okulda tören vardı. Çocuk babasından ayrılır
ayrılmaz arkasından gittim. Babasının bizi gördüğünü biliyordum ve beni fark
ettiği an yüksek sesle sapık var diye bağırdı. Okul törenindeki tüm veliler
üzerime üşüştü ve yakalandım” tarzında bir açıklama yapmıştı.
Saldırıda bulunduktan sonra
mağduru öldürmek veya ortadan yok etme girişiminde bulunmak dürtüsel bir durum
mu?
O esasında işin içine şiddet
boyutunu da katıyor. Amaç mağduru yok etme. Yani delilleri yok etme.
Öldürdükten sonra da cinsel eylem gerçekleştirebilir, cinsel eylemi
gerçekleştirdikten sonra da öldürebilir. Bu kişinin psikolojik durumuna bağlı.
Bu genel olarak kendini eğitmeyen, tırnak içinde söylemek gerekirse yaptığı
işte ustalaşma gösteremeyen kişilerde oluşabilen bir durum. Bunun birçok
örneğini yazılı ve görsel medyada görebiliyoruz. İşte mağduru bir apartman
dairesinde veya inşaatta katletti diye. Bu hareket aslında yakalanmamak için
delilleri yok etme düşüncesinden kaynaklanıyor.
Alkol ve madde bağımlılığı
saldırıyı tetikleyen bir unsur oluşturur mu?
Tabi ki alkol ya da madde
kullanıyor olmak büyük bir risk faktörü ama genel olarak mağdurlarda da alkol
kullanım oranına rastlayabiliyoruz. Suçlu ben alkollüydüm hiçbir şey
hatırlamıyorum deyip yasadan yararlanarak ceza indirimi alma adına böyle bir
eylemde bulunabiliyor. Ama her alkol ya da madde bağımlısı cinsel suç işleyecek
diye bir kanı söz konusu olamaz.
Peki, son olarak bu suçluların
tedavisi mümkün mü?
Evet, mümkün. Fakat Türkiye’de
bu konuyla ilgili henüz bir çalışma yapılmadı. Amerika, Hollanda gibi ülkelerde
bu alanda çalışmalar yapılıyor. Bu suçluları kimyasal hadımla veya idamla
bitiremezsiniz. Yıllarca hapiste tutarak düzeltemezsiniz. Bu kişiler hapisten
çıktıktan sonra daha da yalnızlaştığı için saldırganlık dereceleri artıyor ve
daha şiddetli bir şekilde tekrar bu suçu işliyorlar. Daha kalıcı bir çözüm
getirilmesi gerekiyor. Bu konuda ben çalışmalar yapıyorum fakat destek
göremediğim için ilerleme kaydedemiyorum. Psikolojik tedavisi mümkün olan bu
kişilerin tedavisini gerçekleştirip sağlıklı birer birey olarak topluma
kazandırılması gerek.
Cinsel saldırılar son yıllarda %80
oranında artış göstererek daha sık yaşanmaya başladı. Bu suçun işlenmesinde
temelde insanların geçmişte yaşadığı olayların etkili olduğu görülüyor.
Küçükken yaşanan cinsel istismar, büyüdüğünde kişiyi istismarcıya dönüştürüyor.
Çocukların ve ailelerin üstünü örttüğü, görmezden geldiği her olay ileride daha
büyük ve kötü olayların yaşanmasına sebep oluyor. Bu konu hakkında ailelerin
daha bilinçli olması ve çocuklarına küçük yaşta gereken eğitimi vererek, istismarın
önüne geçmeleri gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.