Arzu YAMAN
Young-goon
yemek yemiyor, çünkü o bir Sayborg ve yemek yerse bozulur. Pilleri yalayarak
şarj olmaya çalışıyor.
Bir etiketi
ya da kullanım kılavuzu olmadığından varoluş amacının ne olduğunu bilmiyor. Kendini
fare sanan büyükannesi beyaz önlüklü doktorlar tarafından ambulansa bindirilip
götürülmeseydi, bunu öğrenebilirdi, ama doktorlar onu alıp götürdüler hem de
takma dişlerini yanına almasına fırsat vermeden.
Young-goon: Büyükannem radyo dinlemeyi severdi.
Doktor: Ben de severim. Radyo dinlerken zamanın nasıl geçtiğini unuturum.
Young-goon: Ama o zamanın nasıl geçtiğini anlamak için dinlerdi.
Young-goon,
Il-soon ile karşılaşıyor hastanede. Il-soon bir hırsız. Küçülüp hiçliğe
karışmadan idare etmeye çalışıyor; insanların iştahını, hafızasını, pinpon
yeteneğini, uçma becerisini hatta perşembeyi çalıyor. Young-goon kendisinin de
merhametini çalmasını istiyor, çünkü merhamet, öldürmesi gerekenleri
öldürmesini engelleyen duygu.
Il-soon
merhametini çalmak için Young-goon’u izlemeye başlıyor. Şarj yönteminin sonuç
vermediğini görüyor ve onun için pirinçteki kalorileri elektrik enerjisine
çeviren bir megatron yapıyor.
Fare,
sayborg ya da bir kahve makinesi olsak. Sadece doktorların insafına mı kalırız?
Yoksa bizim için bir pirinç megatron yapan bulunur mu?
Il-soon,
“umudu bir kenara bırak” diyor, “ve içindeki gücü hisset!”.
I’m a cyborg, but that’s OK!
Yönetmen: Chan-wood-Park
Ülke: Güney Kore
Yıl: 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.