6 Ocak 2014 Pazartesi

Ben bir Sayborg’um, ama bu sorun değil!


Arzu YAMAN

Young-goon yemek yemiyor, çünkü o bir Sayborg ve yemek yerse bozulur. Pilleri yalayarak şarj olmaya çalışıyor.
Bir etiketi ya da kullanım kılavuzu olmadığından varoluş amacının ne olduğunu bilmiyor. Kendini fare sanan büyükannesi beyaz önlüklü doktorlar tarafından ambulansa bindirilip götürülmeseydi, bunu öğrenebilirdi, ama doktorlar onu alıp götürdüler hem de takma dişlerini yanına almasına fırsat vermeden.



Young-goon: Büyükannem radyo dinlemeyi severdi.
Doktor: Ben de severim. Radyo dinlerken zamanın nasıl geçtiğini unuturum.
Young-goon: Ama o zamanın nasıl geçtiğini anlamak için dinlerdi.



Young-goon, Il-soon ile karşılaşıyor hastanede. Il-soon bir hırsız. Küçülüp hiçliğe karışmadan idare etmeye çalışıyor; insanların iştahını, hafızasını, pinpon yeteneğini, uçma becerisini hatta perşembeyi çalıyor. Young-goon kendisinin de merhametini çalmasını istiyor, çünkü merhamet, öldürmesi gerekenleri öldürmesini engelleyen duygu.


Il-soon merhametini çalmak için Young-goon’u izlemeye başlıyor. Şarj yönteminin sonuç vermediğini görüyor ve onun için pirinçteki kalorileri elektrik enerjisine çeviren bir megatron yapıyor.
Fare, sayborg ya da bir kahve makinesi olsak. Sadece doktorların insafına mı kalırız? Yoksa bizim için bir pirinç megatron yapan bulunur mu?
Il-soon, “umudu bir kenara bırak” diyor, “ve içindeki gücü hisset!”.

I’m a cyborg, but that’s OK!
Yönetmen: Chan-wood-Park
Ülke: Güney Kore
Yıl: 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.