16 Aralık 2011 Cuma

Aygen:”İletişim mezunlarının yüzde yetmişi medya sektöründe olamayacak”

Tubanur TAŞOVA
Emre Aygen kimdir
TED Koleji’nin ardından, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’ni bitiren Aygen, Strasbourg Üniversitesi’nde gazetecilik lisansüstü eğitimi aldı.
Romanya'da Çavuşesku' nun devrildigi donemde, Sabah muhabiri olarak bulunurken, kafasından vurulan, aylarca komada kalan, birkac zor beyin ameliyatı geçiren, gözlerinden birini kaybeden gazeteci, uzun dönem Sabah Brüksel Muhabirliği yaptı. Uzun yıllar Avrupa’da ulusal ve uluslararası yayın kuruluşlarının temsilciliğini yapan Aygen, Daily News, Cumhuriyet, Güneş, Sabah, Star gazetelerinde ve TRT ile Londra’daki BBC Türkçe Radyosunda çalıştı.
Aygen, gazeteciliğin yanı sıra 10 yıl Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Bir süre Basın Konseyi Genel Sekreterliğini de yürüten Aygen, 5 yıldır Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ders veriyor. Aygen,  www.gazetemen.com sitesinde köşe yazarlığı yapıyor. Emre Aygen aynı zamanda Gazi Radyo’nun da yapımcısı ve yöneticisi. Yönetimindeki Gazi Radyo, 2008 yılında Radyo TV Gazeteciler Derneğinden “Oscar” ödülü kazandı. Gazetecilikte 14 ödül alan Emre Aygen, İngilizce ve Fransızca biliyor. Aygen, evli ve bir çocuk babası.



Magazin deninde akla sadece kim nerede ne yaptı mı gelir? Sizce magazin nedir?
Magazin muhabirliği esasında medyanın oluşumuyla çıkan ilk gazetelerle başlayan bir hikaye. Magazin demek pazarlamanın bir başka şeklidir. Gazetecilik her ne kadar topluma bilgi verme amaçlıysa da o bilginin seçilmesi tamamıyla ticari çıkarlar gözetilerek yapılır. Dünyanın hiçbir ülkesinde tamamıyla özgür ve sadece insanlara bilgi verme amaçlı habercilik, gazetecilik, televizyonculuk esasında yoktur. Magazin vazgeçilmeyen bir şeydir. Magazinde fotoğrafçılık çok önemli bir olaydır. Bu bir sanattır. Gazetecilik de onu medyaya yönlendirmedeki ikinci bir sanattır. Bazen bu iki işi yapan aynı kişilerdir. Magazin herkesin dayanılmaz haberciliğinin bir parçasıdır.
Bize magazin muhabirliği alanında başarılı bir isim verebilir misiniz?
Coşkun Aral çok iyi bir gazetecidir ve televizyon dalında da programlar yapmıştır.
Farklı ülkelere gittiniz, oradaki gazetecileri gördünüz, bir kıyaslama yapacak olursanız aradaki fark nedir ?
Aradaki fark çok… Ben 1981 yılında Fransa‘ya gittim. Orada hem gazetecilik üzerine master yaptım hem de gazetecilik yaptım. İngiltere’de BBC Türkiye  radyosunda çalışırken bir dönemde de Brüksel’de hem Güneş hem Sabah’ın 11 seneyi aşan bir süre gazete temsilciliğini ve muhabirliğini yaptım.  Özellikle Brüksel Avrupa’nın önemli basın merkezlerinden biridir. Her ülkeden bütün gazeteciler oradadır. Bir basın toplantısına girerseniz en az 400 kişi vardır. Orada Türk ve Yunanlı gazetecilerle dalga geçerler. Çok basittir sebebi. Çünkü Yunanlı ve Türk gazeteciler hem Avrupa birliğinden anlar, hem Avrupa Birliği’nin tarım politikasından, petrol sektöründen, Nato’ dan, Birleşmiş Milletlerden, Müjde Ar’ın kiminle evleneceğinden anlar. Dolayısıyla bizler doğal olarak çalıştığımız Türkiye‘deki medyaya yönelik her şeyden anlamamız gereken insanlarız.  Her şeyden anlayan insan mümkün değildir, özellikle Batı Avrupa ülkelerinin gazetelerinde. Örneğin; bir Avrupa Birliği’nin tarım politikasında uzmanlaşmış minimum üç tane muhabir vardır. Bu gazeteciler sadece tarım politikasından anlar. Bizde ise her şeyden anlarlar. Hayatta aldığım en önemli karar hiçbir şey bilmediğime karar vermek oldu. Eğer sizler de hiçbir şey bilmediğinizi kabullenirseniz neyin ne olduğunu anlamak bu kadar zor değil.
Gazetecilik mesleğiniz boyunca yaşadığınız ilginç bir olay var mı?
Milliyet’ten Fikret Bila vardı. Derya sazak da… Turgut Özal cumhurbaşkanı olarak Semra Hanım ile birlikte Nato‘ daki zirve toplantılarına gelmişti. Dolayısıyla hem haberi kovalamamız gerekiyor arkasından fotoğrafları gazeteye göndermek gerekiyor. O arada Semra Hanımın alışverişte ne aldığı da önemli. Bu da konunun magazin tarafı… Bunun hepsini üstlendim . En sonunda akşam da Turgut  Bey ile Semra Hanım Hilton Oteli’nde baş başa bir yemek yiyeceklerdi. Dolayısıyla Turgut Bey de gazetecilere ayrı bir masa koymuş, tabi ben de fotoğraf gönderme işiyle uğraştım. Bu iş çok fazla uzayınca yemeğe biraz geç geldim. Sevgili Fikret Bila dedi ki , Emrecim geçmiş olsun haberi atlattık.  Milliyet daha çok satan bir Sabah’ı  katlamış durumda, yapacak bir şey yok;  patron da tabi sevmiyorsa işten atar. Madem Milliyet bunu yaptı benim de bunu katlayacak bir şey yapmam gerekiyordu. Rahmetli Andreas Papandreu Yunanistan Cumhurbaşkanı, son eşi de Olimpos Havayolları’nın hostesi idi. Ne yapacağım diye düşünürken hemen Semra Hanımın yanına gittim. Semra Hanıma, karısı sizin falınıza bakmak istiyor, kabul eder misiniz dedim. Semra Hanım da gelsin dedi. Ama bunu derken Papandreu‘nun karısına Semra Hanımla kahve içer misiniz diyemem. Ama Semra Hanımdan sinyali alınca Papandreou’nun yanına geldim. Kendisi beni tanıyordu, daha önce Davos’ ta onunla röportaj yapmıştım. Kendisine, efendim biliyor musunuz, Semra Hanım çok güzel fal bakıyor, hanımefendinin bir falına baksa ne olur, hem Turgut bey ile bir kahve içersiniz dedim. Papandreu da olur gelir, dedi. Bu arada bizim gazeteci takımı da öteki masada yemek yiyor. Kahveler geldi fallar açıldı. Fotoğraflar çekildi. Gecenin bir yarısında o fotoğraflar İstanbul ‘a gönderildi ve birinci sayfa oldu.
Gazetecilerin siyasette olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazetecilerin siyasetle ilişkisi olması esasında güzel bir şeydir. Gazeteciler daha halkla doğrudan temas etmiş insanlardır ama benim bir prensibim var. Eğer gazetecilik mesleğinde belli bir yere geldiyseniz oradan siyasete giriyorsanız o zaman orada gazeteciliği bırakacaksınız. Eski gazeteci ağabeylerimiz döneminde üniversite mezunu olan iki gazeteci vardı. Bir tanesi Çetin Altan diğeri de Altan Öymen. İkisi de Ankara hukuk mezunu. Diğer o meşhur gazetecilerin hepsi ya ortaokul ya da lise mezunuydu. Bu biraz da Türk halkının eğitimle geldiği nokta. Çünkü 1940’ların sonu ve 50’lerde üniversite okumuş insanın hiçbir şekilde gazeteci olmaması gerekirdi. Çetin Altan Akşam gazetesinin başyazarlığını yapıyordu. Türkiye İşçi Partisinden milletvekili oldu. Altan Öymen, 1973’te Bülent Ecevit ‘in kurduğu hükümette bakan olmuştu. Dolayısıyla gazetecilik politikacılıkla her ne kadar çok alakadar ise de etik olarak kesinlikle birbirinden ayırmak lazım.
Tarafsız bir gazete veya televizyon var diyebilir misiniz ?
Tarafsız bir gazete veya televizyon yoktur ama;  bütün gazetelere veya dünyadaki tüm medyanın olaya bakış açısına bakarsanız, hepsinde ortak olan üç dört şeyin doğru olduğu ortaya çıkar. Örneğin; Tel Aviv’de bomba patlar; ne yazarlar 11 tane Musevi öldü derler. Ama o patlamada 36 da Müslüman öldürülmüştür. 36 Müslümanın öldüğü o haberde yazılmaz.
Sizce iletişim fakültesi öğrencileri gazetecilik mesleğinde istekli mi?
Türkiye ‘nin genel yaşam şekli var. Burada eğitim alanların en az yüzde 70’inin medya ile hiçbir şekilde isteseler de istemeseler de bir ilişkilerinin olamayacağı ortada. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.