27 Aralık 2011 Salı

Tamir etmek zordur, yırtmak kolaydır

Ufuk EKMEKÇİ

Uğruna bir ömür adanmış meslekler vardır. Bu meslekler babadan oğula geçen krallık gibi kutsal değer taşıyormuşçasına insan hayatının en üst köşesinde yer alır. Mehmet Keskinoğlu da 42 yılını mesleğine adamış bir ayakkabı tamir ustası... Mehmet Keskinoğlu evli ve üç çocuk babası. Üç de torunu var. Mehmet Bey 54 yaşında ve 12 yaşından beri ayakkabı tamirciliği yapıyor.

Mehmet Bey bu mesleği seçmenizdeki sebep neydi?
Ben bu mesleği rahmetli babamdan öğrendim. Babam ben küçükken beni evimizin iki sokak aşağıda caddedeki dükkanımıza götürmüştü. Daha dün gibi hatırlıyorum 7 yaşımdaydım ama hala hatırlıyorum o dükkanı… Babamın dikiş makinasını, burnuma tiner kokusu gibi gelen yapıştırıcıyı, deri kokusunu falan... Babam elleri temiz gelmeye çalışırdı akşamları. Boya rengi kalmasın veyahut deri kokmasın diye dikkat ederdi. Ben de hep babam gibi yaşamayı istedim. Bu yüzden baba yadigarı bu mesleğe devam ediyorum.
Yırtık ayakkabılarını insanlar size ne sıklıkla getiriyor?
Önceleri ikinci bir ayakkabı almaya durumu olmayan insanlar ayakkabıları yırtıldıkça eskidikçe bana getirir benden şunu şunu yapmamı isterdi. Şimdi artık yırtık eski püskü ayakkabılarını çöpe atıyor. Çünkü yaptırmaya gerek duymuyor. Yenisini alıyor. Ayakkabıyı yaptıracağıma yenisini alırım aşağı yukarı ikisi de aynı paraya gelecek diyor. Hatta ben buna çok para verdim ama bir hayrını göremedim deyip yaptırıp bir daha yırtılacağına yenisini alırım diyenler bile var.
Buna sebep olan şeyler nedir sizce? Ayakkabıların eskiye nazaran daha ucuz olması mı birden fazla ayakkabı alma hevesi mi?
Tabi ki  tabi ki. Ayakkabı kültürü vardı önceden mesela bir ayakkabı alan insan onu bana getirir boyatır. Dedim ya şimdi ayakkabısının bakımını kendi yapıyor. Ayakkabı mağazalarında satılan ayakkabı bakım ürünleri bende bile yok. Geçen duydum bu su geçirmesin diye nano teknoloji koruma mı ne varmış ondan alıyorlar ki ayakkabı sudan dolayı tahrip olmasın, daha uzun süre kullanılsın diye önem verenler de var.
Uzun zamandır bu mesleği yaptığınızı söylediniz. Bu işi severek mi yapıyorsunuz?
Mesleğimi çok seviyorum. Yaş gelmiş bak 54’e... Ekmek teknem burası benim. Müşterimin memnuniyeti çok önemli. Önceden bir keresinde usanmıştım bu işi yapıyorum, ama sonu yok hep aynı şeyleri yapıyorum dediğim zaman aklıma hep babamın bana, “Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır“ deyişi gelmişti. Bu işi yaparken özveriyle beceriyi üst üste getirdin mi bu işi hakkıyla yerine getirirsin. Çoğu insan da böyle yapar emin ol. Bir keresinde hiç unutmam bir ayakkabı getirdi müşterim, ayakkabıyı yeni almış çocuğuna okullar başlamadan önce. Ayakkabı sağlam olsun diye tabanın yan kısmından dikiş attırmak istedi. Çocuk top oynarsa yırtılmasın diye. Ayakkabıyı yaptım verdim ama adam beğenmedi, şimdi dikişi söksem izi kalır ayakkabı kötü olur. Ben de ayakkabıya benzer bir ayakkabı yaptırdım arkadaşın atölyesinde. Verdim bunu müşteriye çok beğendi, yeni ayakkabı fiyatı verdi ama almadım parasını. Bu işlerde bazen paranın bir önemi olmaz. Müşteri bana bir kez daha gelsin diye onu memnun etmeliyim, yoksa esnaf demezler adama. Zanaatçı insan çok fazla para kaygısıyla hareket etmemeli.
Ayakkabı satacağınız bir mağaza ya da bir dükkan açtığınız oldu mu?
Bir keresinde Keçiören’de bir dükkan açtım. Tanıdıklarımın imalatından ayakkabıları alıyordum. İşlerim güzel gidiyordu. Ailevi bir nedenden dolayı, benim hanım hastalandı dükkanı satmak zorunda kaldım. Kısmet işte… Ne kadar istesen de Allah’tan hayırlısını dileyeceksin. Ben o gün bugündür bir şeyi isteyeceksem önce hayırlısını dilerim.
Çin malı ayakkabılar sizce piyasayı çok etkiledi mi?
Etkilemez olur mu. Tanıdığım çok arkadaşım bu işi bırakıp fabrikalara yöneldi ve dükkanlarını kapattı. Her işverenin olduğu gibi bizim de kiramız elektriğimiz suyumuz faturamız var. Giderimizi karşılamıyorsa zarar ediyorsak ister istemez o noktaya geliyoruz. İlk burası yapıldığında ben bu dükkanı satın almıştım. O yüzden kira derdim yoktu. Çin mallarına gelince, piyasada el emeği ayakkabı diye bir şey kalmadı. Ayakkabı 10 lira mesela. İncecik bir deri var, topuğu desen çok kalitesiz bir ağaçtan ya da köselesi kağıt gibi. Şimdi bu ayakkabı ne kadar dayanır ki, en fazla 5 ay 6 ay… Ayakkabı delindi mi altından bana getirmez gider 10 liraya bir tane daha alır. Bir senede kaç defa ayakkabı alır. Devlet bunlara vergiyi sanırsam yeni koydu. Kota uygulaması yapana kadar çoktan bu işi bırakıp giden oldu, o zaman çıksaydı bizim mesleğin onuru yaşardı ölmezdi.
Zanaat işi olduğunu söylediniz ayakkabıyı tamir etmek… Bu işin sırrı sizce nedir? Tamir yapmak zor iştir değil mi?
Zor olmasına zor da her işte olduğu gibi bu işte de sabır çok önemli. Saat verdiysem bir müşterime onu o saatte hazır etmem gerek. Öteki türlü olmaz, yani acele edip bir hata olursa sorumluluğu muhakkak bende olacaktır. Titiz olmalısınız, çünkü özenle tamir ettiğinizde başka biri gördüğü zaman bu ayakkabının tamir olup olmadığını farketmemeli. Bu mesleği yapanlara bir bak, hepsinde gözlük görürsün. Göz itinası ister ayakkabıyı tamir etmek. Demem o ki tamir etmek zordur, Yırtmak kolaydır.
Bu mesleği evladınıza bırakmak ister miydiniz?
Benim bir oğlum evli. O da bana çekmiş. Ama o babasından daha akıllı (gülüşmeler)… Ayakkabının hem imalatını yapıyor hem de atölyesinde kendi yaptığı ayakkabının bir yıl garantisini veriyor. Bunu söylemeyi unuttum bak. Şimdiki ayakkabı satan mağazalar yırtılan, boyası solan, dikişi sökülen ayakkabılarını fabrika hatası diye geri veriyor. Çünkü adamlar bir ayakkabıyı 10 liraya yapıyor sonra 100 liraya satıyor. Bu ayakkabıdan ne kadar kar ediyor, var sen düşün. Bu markalar müşteriyi memnun etmek için de geri çevirmek istemiyor. Veriyor ayakkabıyı müşteri belirli bir zamana kadar cevap bekliyor firmadan. Biz öyle bir şey yapsak açık söylüyorum aç kalırız. Aç kalırsak da hanım beni boşar (gülüşmeler). Demem o ki ayakkabı tamiri görünürde kolay iştir. Ama ben yıllarını veren Mehmet olarak bu işten hep keyif aldım. Bu dört duvar arasında kalsam da çok şey öğrendim bu hayattan. Huzurluyum çok şükür.
Teşekkür ederim Mehmet Bey.
Bir işe yaradıysam ne mutlu bana… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.